GİRİŞ
Ferhan KILINÇ
Bu çalışmada Kara Kız (Le Noire de) filminin üçüncü sinema bağlamında incelenmesi yapılacaktır. Film Dakar' dan Fransa' ya giden ve bir Fransız ailenin evinde 'hizmetçi' olarak çalışan Dakar'lı kızın (Diouana) sömürülmeye karşı direnişini ele almaktadır. Artan
sömürgecilik hareketleri, halklar üzerinde uygulanan baskılar, ülkelerin arasındaki
dengesiz ekonomik gelişmeler ve endüstrileşmenin getirdiği ucuz iş gücü
ihtiyacı ve emek sömürüsü ülkeler arasında bir takım kategorik ayrışmalara yol
açmıştır. Ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleri, pazarlarındaki endüstriyel
ürünlerin oranları ve diğer ülkeler üzerinde kurdukları tahakküme göre
şekillenen bu kategorilerde ülkeler ‘Birinci dünya ülkeleri, İkinci Dünya
ülkeleri ve Üçüncü Dünya ülkeleri’ olarak oluşturulmuştur. Fanona göre Birinci
Dünya’ yı kendilerine özgür dünya demeyi seven emperyalistler oluşturur. İkinci
Dünya’ yı kendilerine sosyalist diyen SSCB, Çin, Küba, Kore, Vietnam,
Arnavutluk ve Doğu Avrupa’ nın halk demokrasileri oluşturur. Fanon’ un
tanımlamasına göre, Üçüncü Dünya ‘ yı da kendilerine göre amaçları ve hedefleri
bulunan eski ve yeni sömürge ülkeler temsil eder. (Odabaş, 2013:9) Bu bağlamda Birinci
dünyayı emperyalizmi yaşatan, sömürgeciliği ekonomilerinin çarkını döndürmek
için kullanan ve sürekli bir Pazar arayışında bulunan, otoriter, baskıcı, saldırgan ve kapitalist ülkeler oluşturmuştur. İkinci dünya ülkelerini ise
sosyalizmi savunan , sosyalist düşünce ile yöneten ve yönetilen gelişmekte olan
ülkeler olarak nitelendirilen ülkeler oluşturmaktadır. Üçüncü Dünya ülkelerini
ise emperyalizm gölgesinde yaşam mücadelesi veren, batılı ülkelerin sürekli
olarak taciz ettiği ve bu yüzden gelişimini yavaş hareketlerle gerçekleştiren
ülkeler oluşturmaktadır. Üçüncü dünya terimi ise , Üç Dünya modeline dayanarak,
Fransız nüfusbilimci Alfred Sauvy tarafından 14 Ağustos 1952’ de , Fransız
dergisi L’Observatuer’ de yayınlanan bir makalesiyle gündeme girdi. Sauvy
makalede şöyle diyordu :
…zira
Orta Sınıf gibi görmezden gelinmiş, sömürülmüş , nefret edilmiş bu Üçüncü Dünya’
nın kendisi artık başka bir şey olmak istiyor. (2013:9)
Üçüncü
Dünya terimi iki farklı boyutta anlaşılabilir. Ülkeleri merkez ve çevre olarak
ikiye ayıran ekonomik boyut ile kapitalist, sosyalist ve bağlantısızlar olarak
üçe ayıran politik boyut. (Akt, Erus 2007:21) Chuck Kleinhans’ a göre ‘Üçüncü
Dünya’ kavramı coğrafi bir gösterge olarak değil, fakat politik ve ekonomik bir
kavram olarak kullanılmıştır. Politik olarak, Üçüncü Dünya ulusları
sömürgecilik ve yeni sömürgeciliği yaşayanlardır. (2007:21)Robert Stam de
Üçüncü Dünya’ yı tanımlarken, esas olanın ‘hümanistik kategoriler (yoksullar),
gelişim kategorileri (endüstrileşmemiş), ırk kategorileri (beyaz-olmayanlar),
kültür kategorileri (geri kalmış/az gelişmiş) veya coğrafik kategorilerden
(Doğu) daha çok yapısal ekonomik tahakküm’ olduğunu belirtir. (Erus, 2007:22)
Birinci, İkinci ve Üçüncü Dünya ülkeleri aynı özellikleri taşıyan, aynı
oluşumlara ve tarihe sahip ülkeler değildir. Her biri kendi içerisinde
farklılıklar göstermekte ve farklı ekonomik, siyasi oluşumları bünyesinde
barındırmaktadır. Aynı zamanda Birinci,
İkinci ve Üçüncü Dünya diyerek kategorileştirilen ülkeler bir coğrafi bölge olarak
değil bir takım sebepler öne sürülerek nitelendirilmiş ülkelerdir.
FERNANDO SOLANAS VE OCTAVİO GETİNO’ NUN SÖYLEMLERİ
BAĞLAMINDA ÜÇÜNCÜ SİNEMA
Üçüncü
Sinema’ nın gelişimine ve sahip olduğu özelliklere giriş yapmadan önce Birinci
ve İkinci Sinema’ nın neler olduğu ve hangi özellikleri kapsadığını tartışmak
faydalı olacaktır. Sinemaların yapım amaçları, mesajları, ideolojileri ve
yarattığı etkiler, sinema yapımlarının bu şekilde kategorileştirilmesine zemin
hazırlamıştır. Amacına göre ticari kaygılarla oluşturulan, mesajlarında
gündelik ve bireysel özellikler taşıyan, ideolojilerinde siyasi, ekonomik, halk
için bir mesaj bulunmayan ve seyirci üzerinde etkisi sadece boş zamanını geçirme ve filmi izleme sürecinde gündelik yaşamın sıkıntılarında kurtulup
eğlenceli vakit geçirme olan sinema Birinci Sinema olarak nitelenmiştir. Herhangi
bir mesaj verme kaygısı gütmeyen, amacı sadece insanların eğlenmelerinin aracı
olarak ticari kazanımlar sağlamaya çalışan sinemadır Birinci Sinema. Solanas ve
Gettino Birinci Sinemayı şöyle açıklar
; Solanas ve Gettino’ ya göre Birinci
Sinema’ yı oluşturan Hollywood, her yönüyle sistemin emrindedir. Üretim,
dağıtım ve gösterim sadece ticari çıkar odaklıdır. Bunun doğal bir sonucu olarak,
seyirci pasif ve tüketici bir nesne olarak görülmekte , onun ‘ tarihi
anlayabilme / tanıyabilme yeteneğine sahip olması yerine, sadece tarihi
okumasına, onu seyretmesine, onu dinlemesine ve ona katlanmasına ‘ izin
verilmektedir. Bu olguya karşı çıkmak ve seyirciyi aktif bir katılımcı haline
getirmek Üçüncü Sinema’ nın en önemli özelliklerinden biri olacaktır (Akt,
Erus, 2007:27) İkinci Sinema ise halkı eğlendirmeyi ve ticari kaygıları Birinci
Sinemaya göre çoğunlukla birincil hedef olarak almamış olan sinemadır. Bu sinemada esas olan
bir sistem eleştirisidir. Birinci Sinemaya göre daha özgürlükçü bir şekilde,
daha militan ve daha provokatif içerikli mesajlar barındıran sinemadır. Fakat
İkinci Sinema bir süre sonra bu özelliğini yitirmeye başlamış ve gündelik yaşam
konularına daha fazla eğilme yoluna girmiştir. İkinci Sinema’ nın eleştirel
tutumunu ve sonrasında değiştirdiği çizgisini Solanas ve Gettino’ nun
açıklamalarında bulabiliriz. İkinci Sinema tanımı altında Solanas ve Getino,
Avrupa’ daki Yeni Dalga (Nouvelle Vague) ve Brezilya’ daki Yeni Sinema (Cinema Novo)
gibi akımları koyar. Bunlar Hollywood’ a göre, ileri bir adımdır, standart
olmayan bir dil kullanır, sisteme muhalefet eder. Ancak bu muhalefet
sınırlarına yaklaşmıştır. Solanas ve Getino’ nun Godard’ dan aktardığı deyimle,
bu sinemalar ‘kalenin içinde tuzağa düşürülmüştür’ Üretimi finanse edebilmek
için Pazar arayışına çıkmış, yasaları daha uygun hale getirmek için sistem
içinde çabalamaya başlamıştır. Giderek bireyin sorunlarına odaklanmış,
toplumsal muhalefetten uzaklaşmıştır. Bunlar tarz olarak Hollywood’ un dışında
yer almışsalar da, sisteme karşı çıkan ve kitleleri karşı çıkmaya kışkırtan filmler
olamamışlardır. (Akt. Erus 2007:28)
Birinci
ve İkinci Sinema ‘ dan ayrı daha militan, devrimci, gergin, sisteme muhalefet
eden, amacı seyirciye mesajlar vermek ve seyirciyi pasif halden aktif hale
geçirmek için üretilen filmler ise Üçüncü Sinema kapsamında değerlendirilmektir.
1960’ lı yıllarda muhalif hareketlerin yükseldiği bir dönemde, Avrupalı
yönetmenlerin etkili olduğu, Avrupa sinemasının ürünlerinin sinemanın ilk
dönemlerinde ülkeleri işgal ettiği ve daha sonra Hollywood’ un popüler
filmlerinin bunların yerini alarak egemenlik kurduğu bir sinemadan hoşnut
olmayan sinemacılar , kendi yeni üretim, dağıtım, ve gösterim düzenlerini
kurmak için harekete geçtiler. (Odabaş, 2013:13) Bu hareketin en etkili adımını
ise Arjantinli Solanas ve Getino oluşturmuştur. Üçüncü Sinema’nın güttüğü amaç
ve benimsediği özellikler Solanas ve Getino’ nun ‘Üçüncü Bir Sinemaya Doğru’
adlı manifestolarında anlatılmıştır: Üçüncü Sinema sisteme gerçek bir muhalefet
yaratarak devrimci mücadelenin bir parçası olması ile İkinci Sinema’ dan
ayrılır. Bu, iki şekilde gerçekleştirilir. Solanas ve Getino’ nun manifestoda
üzerinde durdukları, sisteme karşı kavgayı doğrudan ve açıkça düzenleyen
militan filmlerdir. Bununla birlikte sistemin asimile edemediği, ona yabancı
filmler de Üçüncü Sinema’ nın tanımı içine girer. (Akt. Erus,2007:28) Üçüncü
sinema bu özellikleriyle muhalif bir sinemadır. Amacı halkı eğlendirmek, hoş
vakit geçirtmek değildir. Tam tersi halkı rahatsız etmek, huzurlarını bozmak,
akıllarını kurcalamak ve halka yanlış giden bir şeyler olduğunu anlatmak
amaçlanmaktadır. Hedeflenen, filme boş vakitlerini geçirmek için gelen ve
parasını sinemaya saçan bir seyirci değil, filmle birlikte harekete geçen,
devrimci ruha erişen, düşünen ve sorgulayan bir seyircidir. Sinemayı bir
propaganda aracı olarak gören üçüncü sinemacıların amacı, öğretmek, mesaj vermek ve bir takım konulara dikkat çekmektir. Bu şekilde seyirci, aktif birer devrimciye ve eleştirel düşünen bir zihne
kavuşacaktır. Üçüncü Sinema Sistemin dayattığı kurallara, emperyalist sömürü düzeninde
yaşamaya, yoksulluğa ve cehalete bir başkaldırıştır . Sinema içi boş
güldürü ögeleri ve gündelik yaşamın sıradan insanlarını ve konularını kendisine
konu edinecek kadar basit bir üretim değildir onlar için. Sinema tam da
düşüncelerin paylaşıldığı, kitlelerin harekete geçirildiği, ateşleyici,
devrimci olan sinemadır.
Üçüncü
Sinema filmlerinde yapılan propagandalar sömürgeciliğe, emperyalizme, baskıya,
yoksulluğa ve cehalete dikkat çekmektedir. Üçüncü sinema’ nın içerdiği
konularla ilgili Fernando Solanas; Üçüncü Sinema’ yı belirleyen, ne türü ne de
belirgin siyasal yaklaşımıdır; onun dünyayı anlayışıdır. Herhangi bir öykü,
herhangi bir konu Üçüncü Sinema tarafından işlenebilir. Bağımlı ülkelerde,
Üçüncü Sinema söylence karşıtı, ırkçılık karşıtı, burjuva karşıtı ve popüler
ulusal kurtuluş arzusunu ortaya koyan sömürge karşıtı bir sinemadır. (Akt. 2013:26)
Bizim zamanımız tezler değil, hipotezler zamanıdır, yol alarak eser verme
zamanıdır – bir elde silah, diğerinde kameranın bulunduğu, henüz sonlanmamış,
düzensiz, şiddet yüklü eserler verme zamanıdır. Bu tür eserler, geleneksel
teorik ve eleştirel silahlarla gerçekleştirilemez. Bizim film teori ve
eleştirimizi oluşturacak fikirler pratikler ve deneyimler ile biçimlenecektir.
Bilgi pratikte başlar. Pratik yoluyla teorik bilginin edinilmesinden sonra,
yeniden pratiğe dönmek gerekir. (Akt. Odabaş, 2013:23) Üçüncü Sinemacılar için
verilen bu eserlerin içerikleri ile birlikte seyircide bıraktığı etki de çok
önemli olmuştur. Üçüncü Sinemacılar için film seyirciyi etkilemek ve harekete
geçirmek için üretilmektedir. Solanas ve Getino’ ya göre, devrimci mücadelede
Üçüncü Sinema’ yı Birinci Sinema’ dan ayıran en önemli nokta, seyirciyi içinde
bulunduğu pasif durumdan çıkarıp aktif hale getirmektir. Birinci Sinema’ nın
tüketim odaklı ideolojisi, sinemayı pasif bir seyirlik olarak konumlar. Oysa
Üçüncü Sinema’ da, seyirci, gösterim sürecinin bir parçasıdır. (Akt. Erus,
2007:29) Solanas ve Getino’ nun tutumu, kitlesel izleyiciye
duydukları güveni temel alır. Çünkü onlara göre, doğru bir militan sinemanın yarattığı
etki göstermiştir ki, ‘geç kavradıkları söylenen sosyal tabakalar’ , ‘bir fikir
bağlamında ortaya konan bir görüntü yumağının, bir sahneleme efektinin veya
herhangi bir anlatım deneyinin gerçek anlamını kavrayabilir. (Armes, 2011:224)
Bu yüzden de Solanas ve Getino üçüncü sinemanın seyirciyi harekete geçirme
amacını önemsemiştir ve bunun üçüncü sinemanın temel hedefi olduğunu
vurgulamışlardır.
Solanas
ve Getino’ nun söylemleri bağlamında düşünüldüğünde Üçüncü Sinema devrimci,
militan, muhalif, eleştirel bir sinemadır. Amacı ise seyircinin hoş vakit
geçirmesi değil, filmi izlediği süreçte filmle bütünleşmesi ve harekete geçmesidir.
Üçüncü Sinema baskıya ve sömürüye karşı çıkmakta ve bir özgürleşme mücadelesini
kutsal görmektedir. Sömürgeleştirilen ülkelerde açlık, yoksulluk ve
bağımlılıkla birlikte sistemin uyguladığı baskı ve şiddet Üçüncü Sinemacıların
temel konularını oluşturmuştur. Sistemin belirli kurallarını reddetmekte ve
şiddetle de olsa bu kuralların yıkılmasını amaçlamaktadır.
KARA KIZ
FİLMİN KÜNYESİ
Yönetmen : Ousmane Sembene
Oyuncular : Mbissine Therese Diop, Anne-Marie Jelinek, Robert Fontaine
Vizyon Tarihi : 29 Kasım 1966
Süre :65 dk.
FİLM ÖZETİ
Kara Kız ( Le Noire de ) Çalışmak için Fransa ' ya giderek Fransız bir ailenin evine yerleşen ve burada çalışmaya başlayan Senegalli olan ve Dakar ' da yaşayan bir kadını işlemektedir. Adı Diouana olan Afrikalı ve renkli derili olan kadın, daha iyi bir yaşam umuduyla kendisini işen alan hanımının Fransa' daki evine gider ve burada yaşamaya başlar. Çocuk bakmak için işe alındığı düşünen Diouana ' ya hanımı sürekli olarak yemek, bulaşık, temizlik vb. ev işlerle meşgul olmasını söyler. Aynı zamanda eve gelen misafirlere Diouana' yı bir ilgi çekici bir obje gibi sunar. Diouana bütün bunların ardından iç sesiyle yaşadıklarını sorgulamaya başlar. Neden buradadır, Diouana Fransa' da kimdir ? Hanımı kimdir ? Neden bütün işleri o yapmaktadır ? Gün içerisinde sürekli kendisini sorgulayan ve içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışan bir vaziyette bulur. Diouana buraya evin işlerini yapmak, hanımının azarlamalarına boyun eğmek ve misafirler için ilgi çekici bir görsellik sergilemek için oraya gitmemiştir . Diouana iç sesiyle konuşmasına devam etmektedir ve bu süreçte Diouana artık bu duruma katlanamayacağına karar verir. İç sesiyle bunun artık devam etmeyeceğini, buna bir son vereceğini, buraya ev işi yapmak için gelmediğini söylemekte ve hanımının buyruklarına ve azarlamalarına kulak asmamaktadır . Diouana bu başkaldırışının ardından hanımının banyosuna gider ve intihar eder. Artık bu baskıya ve onurunun zedelenmesine bir son vermiştir.
FİLM ÖZETİ
Kara Kız ( Le Noire de ) Çalışmak için Fransa ' ya giderek Fransız bir ailenin evine yerleşen ve burada çalışmaya başlayan Senegalli olan ve Dakar ' da yaşayan bir kadını işlemektedir. Adı Diouana olan Afrikalı ve renkli derili olan kadın, daha iyi bir yaşam umuduyla kendisini işen alan hanımının Fransa' daki evine gider ve burada yaşamaya başlar. Çocuk bakmak için işe alındığı düşünen Diouana ' ya hanımı sürekli olarak yemek, bulaşık, temizlik vb. ev işlerle meşgul olmasını söyler. Aynı zamanda eve gelen misafirlere Diouana' yı bir ilgi çekici bir obje gibi sunar. Diouana bütün bunların ardından iç sesiyle yaşadıklarını sorgulamaya başlar. Neden buradadır, Diouana Fransa' da kimdir ? Hanımı kimdir ? Neden bütün işleri o yapmaktadır ? Gün içerisinde sürekli kendisini sorgulayan ve içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışan bir vaziyette bulur. Diouana buraya evin işlerini yapmak, hanımının azarlamalarına boyun eğmek ve misafirler için ilgi çekici bir görsellik sergilemek için oraya gitmemiştir . Diouana iç sesiyle konuşmasına devam etmektedir ve bu süreçte Diouana artık bu duruma katlanamayacağına karar verir. İç sesiyle bunun artık devam etmeyeceğini, buna bir son vereceğini, buraya ev işi yapmak için gelmediğini söylemekte ve hanımının buyruklarına ve azarlamalarına kulak asmamaktadır . Diouana bu başkaldırışının ardından hanımının banyosuna gider ve intihar eder. Artık bu baskıya ve onurunun zedelenmesine bir son vermiştir.
- KARA KIZ ( LE NOİRE DE ) FİLMİNİN ÜÇÜNCÜ SİNEMA BAĞLAMINDA İNCELENMESİ
'La noire de' Fransız bir kadın tarafından kiralanmış Dakar’ lı bir kızın esaretinin gösterimidir. Kara
Kız filmindeki Diouna sömürgeciliği yaşayan bir ülkeyi ve sömürgeciliğe
gözlerini açıp, sömürgecilikile gözlerini kapatan insanların durumunu
yansıtmıştır. Afrikalı olması, siyah deriye sahip olması onun esaretinin başlangıcı olmuştur.
Avrupalıların Afrika üzerine kurduğu tahakkümün sonucunda yalnızca kendilerine
uygun görülen bir hayatta yaşam mücadelesi veren Afrika halkı filmde konu
edilmiştir. Afrika üzerindeki sömürgecilik faaliyetleri Afrika halkını,
fakirliğe , umutsuzluğa , kimlik bunalımına , sessizliğe sürüklemiştir. Gözlerini sömürgeye, baskıya, esarete, şiddete açan halk sadece orada
doğdukları, orada yaşadıkları, Afrikalı oldukları, beyaz değil siyah bir bedene
sahip oldukları için bu baskıyı ve esareti sırtlarında taşımışlardır. Le Noire
de filmi siyahi bir kadın üzerinden Afrika halkının yaşadığı baskıyı, sömürüyü,
sessizliği ve bu baskı sonucunda uğradıkları sonu yansıtmaktadır. Aynı zamanda
baskı ve şiddete baş kaldırıyı öğütlemekte buna karşı reaksiyon gösterilmediği,
bunun reddedilmediği taktirde baskının ve sömürünün devam edeceğini
bildirmektedir.
Diouana
Dakar’ da yaşayan Afrikalı bir kadındır ve onu Fransa’ya götürecek olan serüven
onun iş bulmak için dışarı çıktığı ve iş aradığı günlerle başlar. Kapıları
çalarak iş isteğinde bulunan Diouana’ nın yüzüne bütün kapılar
kapanmaktadır. Çaldığı kapıları açan kişiler ise beyazdır ve şiddetli bir
şekilde kapılar Diouana’ nın yüzüne çarpılmaktadır. Diouana’ nın verdiği tepki
ise yalnızca sessizliktir. Filmin ilerleyen sahnelerinde de Diouana’ yı sürekli
olarak bir sessizliğin içine gömülü olarak görmekteyiz. Diouana kapanan
kapıların arkasında çareyi diğer Afrikalı kadınların yaptığı gibi bir yere
oturarak bir beyazın gelip onu işe almak istemesini beklemekte bulur ve Afrikalı
kadınların yanına oturur. Le Noire de filminde Avrupalı, baskıcı ve sömürgeci olan Fransayı temsil eden kadın gelir ve oturan kadınlara
adeta bir dükkanın vitrinine bakarak bir ürün beğenir gibi bakmaya başlar.
Afrikalı kadınlar bunu fark ettikleri anda kadının üzerine doğru giderler ve
hepsi kendisinin işe alınmasını yalvarır gözler ve cümlelerle kadından
isterler. Diouana ise hareket etmemektedir ve olduğu yerden izlemektedir. Kadın
Diouana’ yı fark eder ve ona çalışmak isteyip istemediğini sorar. Diouana
istekli bir şekilde kabul eder ve kadınla birlikte uzaklaşır. Diouana’ nın bu
uzaklaşma sahnesi ve yürürken kadına cevap olarak söylediği ‘evet efendim veya
hayır efendim’ cümleleri Diouana’ nın sömürgeleştirmenin pençesine doğru ilerleyişinin
bir görüntüsü haline gelir. Diouana Fransalı kadına oldukça hürmetkar ve
itaatkar bir şekilde davranmaktadır. Sömürgeleştirilen olmanın verdiği ezikliği
Diouana’ nın ses tonunda, cümlelerinde ve itaatkarlığında görmek mümkündür. Bu sadece Diouana’ nın bir görüntüsü değildir. Aynı zamanda Afrika ’
nın ve Afrikanın baskı altındaki halklarının yaşadıklarının bir portresidir.
Diouana
Fransa’ ya gitmek için büyük bir sevinçle Dakar’ dan ayrılır. Hayallerinde daha
güzel bir ülkede yaşamak, daha iyi yaşam koşulları, daha güzel kıyafetler ve para kazanmak vardır. Diğer taraftan da geriye kalan ailesine yardımı bir
tek Fransaya giderek orada para kazanarak gerçekleştireceğini düşünür. Diouana
Fransaya ve Fransızlara olan ilgisini Fransaya gelişinde saklayamaz. Güzel,
gelişmiş, büyük, temiz bir şehir ve güzel giyinmiş, bakımlı, zengin kadınlar ve
erkekler. Diouana için bu ülke ve bu kadınlar bir hayaldir ve onlar gibi olmak,
para kazanmak için oradadır. Memmi’ ye göre bu durum Diouana için baskıyı daha
çok artıran bir durumdur; (Memmi, 2009:126) Sömürge insanının sömürgeciyi
taklit etmek için yaptığı her şey; küçümsemeyi (geriliğinin, zayıflığının,
başkalığının hak ettiğini sonunda kabul ettiği) küçğmsemeyi aşmak için gösterdiği
inatçı çaba, hayranlıkla dolu itaat, sömürgeciyle uyum içinde olma, onun gibi
giyinme, onun gibi konuşma, tiklerine, kur yapma tarzına varana dek onun gibi
davranma yönündeki ustalıklı kaygısı, sömürgeci efendilerin ikinci bir
küçümsemesiyle karşılaşır: alaya alınma. (Memmi, 2009:129) Diouana' nın aynı zamanda Fransaya gelişinden itibaren stresli ve kaygılı olduğu görülmektedir. Bir taraftan hayranlık duymakta diğer taraftan ise kaygılı ve yalnızdır.
Diouana’nın
para kazanmak ve kurduğu hayallere ulaşmak için gittiği Fransa’ da karşılaştığı
durumlar sömürgeleştirilmiş ve baskı altına alınmış bir halkın yansıması
şeklinde okunmaktadır. Diouana ‘çocuk bakıcısı’ olmak için gittiği hanımının
evinde sürekli olarak yemek, bulaşık, temizlik işleriyle uğraşmıştır. Hanımının
telkinleriyle günlük yaşamını sürdüren Diouana sürekli kendisini bir iş
yaparken bulmuştur. Diouana hanımının evinde sadece işleri yapan, gerekli
olduğu durumlarda başvurulan, azarlanan, baskı altında tutulan ve bunun
karşılığında hiçbir şey vaat edilmeyen siyahi kadın olmuştur. Bu durum aslında
sadece siyahi bir kadının yaşadığı bir durumdan ibaret değildir. Filmde Diouana
olarak görünen karakter aslında tüm Afrika halklarının ve sömürgeleştirilen,
esaret altında tutulan bütün sömürge insanını temsil etmektedir. Sömürgeleştirenlerin
boyunduruğu altında yaşamaya çalışan insanlar, eğer yaşamaya devam edebilmek
istiyorsa ‘hanımlarının ya da beylerinin’ tüm isteklerini yerine getirmek
zorundadır. Diouana ise para kazanmak ve hayatına ‘insan’ olarak devam
edebilmek için de sömürge halklarını temsil ederek filmde hanımının tüm
emirlerini yerine getiren ve hanımının acımasız azarlamalarına, üstten bakışına
ses çıkarmayan bir karakterdir. Memmi bu durumu şöyle ifade etmektedir ; Sömürgecilik, şiddet yoluyla boyun eğdirdiği
insanlara insan haklarını esirger ve onları zor gücüyle, Marx’ ın haklı olarak
‘alt insan’ dediği bir sefalet ve cehalet durumunda tutar. (Memmi, 2009:18) Diouana
evin içerisinde herkesten aşağı konumda, efendilerinin var olması, rahatı,
mutluluğu için uğraşırken onda ki çaresizliği, yalnızlığı, içine kapanmışlığı
görmemiz mümkündür. Diouana’ yla birlikte bütün sömürgeleştirmeye maruz kalan
kadınların yaşadığı durumdur bu. Sömürgeleştirme sömürgeleştirilmiş halkı emre
itaat eden, çaresiz, umutsuz, bağımlı, yalnız bir avuç insan haline dönüştürür.
Fanon’ a göre, sömürgeciyle sömürülen arasındaki ilişki fiziksel kütle
ilişkisidir. Sömürgeci sayı olarak fazla olan hasmına karşı kendi gücünü öne
sürer . Sömürgeci teşhircidir . Güvenlik endişeleriyle, sömürge halkına ‘Burada
efendi benim’ i yüksek sesle hatırlattırır. ( Fanon, 2007:59) Sömürgeciler
varoluşlarını baskı altında tuttukları ve emri altına aldıkları bu insanlara
borçludur. Tahakkümü altına aldıkları ve yalnızca kendi rahatı ve mutluluğu
için emeğini sömürdükleri insanların yaşamlarını kendi çizdikleri şekilde
yönetmektedirler. Sömürgeciler yaptıklarının korkunç boyutlarını saklamak ve
yapılanları haklı bir zemine oturtmak için sömürgeleştirdikleri halkı
kötülemekte ve gittikçe bir ‘hiç’ olmaya zorlamaktadır. Memmi şöyle açıklar;
Vasatlıklarının farkında olan bir gaspçı seçkinler ayrıcalıklarını nasıl sağlar
? Yalnızca tek bir şekilde: kendilerini yüceltmek için sömürgeleştirileni
alçaltmak, yerlilerden insanlık unvanını esirgemek ve onları yalnızca yoksun
olarak tanımlamak. Bunu da kanıtlamak zor değil, çünkü sistem onlardan her şeyi
esirger. Sömürgeci uygulama, sömürgeci fikri bizzat olguların içine kazımıştır;
sömürgeciyi de sömürgeleştirileni de belirten şey, olguların hareketidir.
Örneğin zulüm, zulüm aracılığıyla doğrulanır: Ezenler kötülükleri zor yoluyla
üretir ve korur; bu kötülükler de, onların gözünde, ezilenleri, kaderlerine
layık olmak için benzemeleri gereken hale gittikçe daha çok benzetir.
Sömürgeci, sömürgeleştirilenin ‘insanlık çıkarılması’ çabasını sistematik
olarak sürdürerek, yani sömürge aygıtıyla her gün biraz daha özdeşleşerek, kendini
aklayabilir ancak. (Memmi, 2009:19)
Baskı
altında tutulan bir halkın sessizliği, çaresizliği ile birlikte tahakkümü kuranın
sertliğini ve soğukkanlılığını hanımın evine hizmetçi ararken kaldırımda
oturan kadınlara bir ürünmüş gibi
bakmasında net olarak görebilmekteyiz. İstediğine istediği zaman istediği
şekilde ulaşan tahakküm sevdalısı Avrupalıların bir ‘insanı’ da metaya çevirip
nasıl sömürdüğünün temsilidir bu sahne. Kendilerini baskı altına alan, yaşam
koşullarını bu denli alt seviyelere çeken ve kendilerini ‘ insan ‘ olmaktan
alıkoyan bu kadına karşı tepkisiz kalırlar ve hatta kendilerinden zorla alınan
yaşamın, özgürlüğün, refahın, huzurun ve mutluluğun Fransa’ lı bir kadında
olduğunu düşünerek kadının etrafını kendilerini seçmesi için sararlar.
Kadınların yalvaran gözlerle kadını ikna etmeye çalışması, çaresizlikleri,
muhtaçlıkları, kadının kötü bir yaratık görmüş gibi onlara bakışı ve onlardan
kurtulmaya çalışması filmde sömürülen ve sömürgeleştirilen ayrımı net bir
biçimde ortaya koymaktadır.
Özgürlüğü,
mutluluğu, insanca yaşamayı Avrupa’ da ve Avrupalının elinde olduğunu düşünen
Diouana kendini var etmek, kendi kimliğini oluşturmak, para kazanmak ve
Avrupalılar gibi yaşayabilmek için gittiği hanımının evinde ulaştığı tek şey
ikinci sınıf insan muamelesi ve onun yapmasını bekleyen bir takım işler
olmuştur. Hanımı sert, hoşgörüsüzdür ve hükmedicidir. Diouana’ ya emirler
yağdıran, azarlayan, ne isterse onu yapmasını emreden ve karşılığında hiçbir
şey vermeyen sömürgeci kadındır. Diouana ise verilen bütün emirleri yerine
getiren bir tutsaktır. Hanımı için Diouana sadece elinde tuttuğu ve istediği
zaman bırakabileceği ve istediğini yaptırabileceği bir ‘mal’dır. Diouana içinde
bulunduğu bu durumu sorgulamaya başlamıştır. Fransada kim olduğu, ne olduğu, ne
işe yaradığını iç konuşmasıyla sorgulamaktadır. Öncelikle hanımının kendisine
kötü davrandığını, sürekli ondan yeni bir şeyler yapmasını istediğini, çocuk
bakmak için geldiğini ama evin bütün işleriyle kendisinin ilgilendiğini söyler.
Ama Diouana’ nın artık buna dayanacak gücü kalmamıştır. Neden buna katlanıyor,
Diouana kim, burada ne yapıyor sorularının ardından artık Diouana buna
katlanmayacak cümlesini duyuyoruz. İç sesi artık buna dayanmayacağını söyler.
(Buraya filmde tekrar bakılacak untma) Diouana' nın bu durumu için Memmi' nin cümlelerini referans alırsak ; Ezen sistem tarafından hayvan düzeyinde tutulan yerlilere hiçbir hak
verilmez, yaşama hakkı bile. Durumları her gün dahada kötüleşir. Bir halkın
nasıl öleceğine karar vermekten başka çaresi yoksa; bir halk kendisini
ezenlerden sadece umutsuzluk hediye almışsa, kaybedecek neyi olur? Bu halkın
bahtsızlığı cesareti haline gelir;
sömürgeciliğin onun karşısına çıkardığı sonsuz reddi, sömürgeciliğin
mutlak reddine çevirir. (Memmi, 2009:21)
Diouana’
nın yaşadıklarını sorgulamaya başlaması hanımına karşı bir başkaldırının
başlangıcı olmuştur. Sorguladıkça içinde bulunduğu durumun adaletsizliğini
anlamıştır ve bu duruma yine sessiz bir şekilde fakat emirleri yerine
getirmeyerek direnç göstermektedir. Hanımının yaptığı baskılar Diouana’ nın
içindeki öfkeyi her geçen gün biraz daha artırmış ve Diouana artık ne olursa
olsun bu emirlere itaat etmeyecektir. Hanımı ve kendisi kimdir ? Neden bütün
bunlara boyun eğmek zorunda ki ? Bütün bu sorular artık Diouana’ nın
itaatsizliğini başlatan sorgulamalardır. Diouana’ yı , sömürgeleştirilen Afrika
halklarının bir temsili olarak alırsak bu
sorgulama ve başkaldırışla ilgili Fanon’ un cümlelerini örnek olarak
gösterebiliriz ; Sömürge tebaası, böylece, yaşamının, aldığı soluğun, atan
kalbinin sömürgecininkilerle aynı olduğunu keşfeder. Sömürgecinin derisinin bir
yerlinin derisinden daha değerli olmadığını öğrenir. Diğer bir deyişle, dünyası
temelden alt üst olur. Sömürge halkının duyduğu yeni ve devrimci güven
bütünüyle buradan kaynaklanır. Çünkü gerçekten de benim yaşamım sömürgecininki
kadar değerliyse , sömürgecinin bakışı artık beni ne titretir ne de yerimde
çakılmama neden olur, sesi artık beni dondurmaz. (Fanon, 2007:52)
Kara Kız filminde Afrika’ nın ve Afrikalıların bir temsili olarak yorumlanabilecek bir maske
kullanılmıştır. Diouana bu maskeyi işe başladıktan sonra hanımına hediye etmiş,
hanımı da maskeyi dekoratif amaçlı evinin bir köşesine yerleştirmiştir. Maske
Fransız bir ailenin duvarında sessizce ve eylemsiz olarak beklemektedir. Bu
eylemsizlik ve sessizlik Afrika halklarının sömürgeciler karşısında
takındıkları tavırla paraleldir. Diouana’ nın evin içerisinde ‘hizmetçi’ sıfatı
ile yaptığı bütün işler ve bununla birlikte insan onurunun çiğnenerek
azarlandığı tüm zamanlarda bu maske evin
bir köşesinde öylece durmaktadır. Diouana ise artık hanımının isteklerini
yerine getirmek istemediğinde bu maskeyi geri almak ister ama hanımı buna izin
vermek istememektir. Zorla da olsa maskesini alan Diouana artık emirlere itaat
eden bir hizmetçi değildir. Maskeyi Afrikalı halkın kimliği olarak yorumlarsak
maskesini alan Diouana artık emeğinin sömürülmesine karşı çıkmaktadır. Aynı
zamanda filmin son sahnelerinde Diouana’ nın kardeşinin , evine gelen Fransız
adamı maskesini takarak takip ederken adamın korkması ve hızlıca oradan
uzaklaşmaya çalışması yine maskenin Afrikalılar tarafından artık takılmasını,
tahakküm altına alınan kimliklerinin geri kazanılmasını yansıtmaktadır.
Diouana farklı hayaller ve umutlarla gittiği Fransa’ da hayallerine ulaşamamış ve baskıyı, sömürüyü ve tahakkümü yaşamıştır. Özgürlük, mutluluk ve daha iyi bir yaşam için umut bağladığı Avrupalılar onun özbenliğini, kimliğini, duygularını ve düşüncelerini etkilemiş, onu özgürlüğe kavuşturmak yerine özgürlüğünü tutsak etmişlerdir. Diouana ise Afrikalı bir kadın olarak bu duruma bir süre sonra karşı gelmiştir. Diouana
artık hanımın emrinde emeğinin sömürüldüğü, evin içine hapsedilen bir kadın
değildir. Hanımına itaat etmeyi ve evin içerisine hapsolmayı reddeder. Diouana daha fazla dayanamayarak hanımının evinin
banyosunda intihar ederek bu baskıya artık son verir. ' Ölümü ' , baskı altında
yaşamaya eş değer gören Diouana bize Afrikalıların içinde bulunduğu durumları,
yaşam savaşlarını, yaşadıkları baskı ve sömürüyü bir ‘ölüm’ olarak niteleyerek
anlatır.
SONUÇ
Sömürgeciliğin
yoğun olarak yaşandığı Afrika’ dan sömürgeci ülkesi olan Fransa’ ya giden bir
kadını anlatan ‘ Kara Kız’ filmi sömürgeleştiren ve sömürgeleştirilen insan
portresini açık bir biçimde ortaya koymuştur. Sömürgeleştirilen kadının içinde
bulunduğu durumu sorgulaması, sömürgecisine karşı isyanı ve başkaldırışı Üçüncü
Sinema bağlamında düşünmek ve sorgulamak, arkasından ise harekete geçerek bu
sisteme son vermek açısından önemlidir. Filmin ana karakteri olan Diouana’ nın
hanımına karşı artık itaatkar davranmaması, onu reddetmesi ve ölümü
sömürülmeyle bir tutması ,sömürgeciliğe ve ikinci sınıf insan olmaya bir
başkaldırış olmuştur. Diouana sömürgeleştirilmiş bireylerin yaşadığı
durumu temsil etmiş ve filmin sonunda bu
sömürüye ve ‘ alt insan’ olmaya artık
bir dur demenin gerekliliğine dikkat çekmiştir.
KAYNAKÇA
Armes, R.
(2011) ‘Üçüncü Dünya Sineması ve Batı’ Doruk Yayınları, İstanbul
Biryıldız, Z.,Erus, Ç.E. (2007) ‘Üçüncü Sinema ve
Üçüncü Dünya Sineması, Es Yayınları
Fanon,
F. (2007) ‘Yeryüzünün Lanetlileri’ Versus
Memmi,
A. (2009) ‘Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi’ Versus
Odabaş,
B. (2013) ‘Üçüncü Sinema’ Agora Kitaplığı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder