15 Haziran 2015 Pazartesi

KARA KIZ ( LE NOİRE DE ) FİLMİNİN ÜÇÜNCÜ SİNEMA BAĞLAMINDA İNCELENMESİ


GİRİŞ

                                                                                               Ferhan KILINÇ

Bu çalışmada Kara Kız (Le Noire de) filminin üçüncü sinema bağlamında incelenmesi yapılacaktır. Film Dakar' dan Fransa' ya giden ve bir Fransız ailenin evinde 'hizmetçi' olarak çalışan Dakar'lı kızın (Diouana) sömürülmeye karşı direnişini ele almaktadır. Artan sömürgecilik hareketleri, halklar üzerinde uygulanan baskılar, ülkelerin arasındaki dengesiz ekonomik gelişmeler ve endüstrileşmenin getirdiği ucuz iş gücü ihtiyacı ve emek sömürüsü ülkeler arasında bir takım kategorik ayrışmalara yol açmıştır. Ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleri, pazarlarındaki endüstriyel ürünlerin oranları ve diğer ülkeler üzerinde kurdukları tahakküme göre şekillenen bu kategorilerde ülkeler ‘Birinci dünya ülkeleri, İkinci Dünya ülkeleri ve Üçüncü Dünya ülkeleri’ olarak oluşturulmuştur. Fanona göre Birinci Dünya’ yı kendilerine özgür dünya demeyi seven emperyalistler oluşturur. İkinci Dünya’ yı kendilerine sosyalist diyen SSCB, Çin, Küba, Kore, Vietnam, Arnavutluk ve Doğu Avrupa’ nın halk demokrasileri oluşturur. Fanon’ un tanımlamasına göre, Üçüncü Dünya ‘ yı da kendilerine göre amaçları ve hedefleri bulunan eski ve yeni sömürge ülkeler temsil eder. (Odabaş, 2013:9) Bu bağlamda Birinci dünyayı emperyalizmi yaşatan, sömürgeciliği ekonomilerinin çarkını döndürmek için kullanan ve sürekli bir Pazar arayışında bulunan, otoriter, baskıcı, saldırgan ve kapitalist ülkeler oluşturmuştur. İkinci dünya ülkelerini ise sosyalizmi savunan , sosyalist düşünce ile yöneten ve yönetilen gelişmekte olan ülkeler olarak nitelendirilen ülkeler oluşturmaktadır. Üçüncü Dünya ülkelerini ise emperyalizm gölgesinde yaşam mücadelesi veren, batılı ülkelerin sürekli olarak taciz ettiği ve bu yüzden gelişimini yavaş hareketlerle gerçekleştiren ülkeler oluşturmaktadır. Üçüncü dünya terimi ise , Üç Dünya modeline dayanarak, Fransız nüfusbilimci Alfred Sauvy tarafından 14 Ağustos 1952’ de , Fransız dergisi L’Observatuer’ de yayınlanan bir makalesiyle gündeme girdi. Sauvy makalede şöyle diyordu :
…zira Orta Sınıf gibi görmezden gelinmiş, sömürülmüş , nefret edilmiş bu Üçüncü Dünya’ nın kendisi artık başka bir şey olmak istiyor. (2013:9)
Üçüncü Dünya terimi iki farklı boyutta anlaşılabilir. Ülkeleri merkez ve çevre olarak ikiye ayıran ekonomik boyut ile kapitalist, sosyalist ve bağlantısızlar olarak üçe ayıran politik boyut. (Akt, Erus 2007:21) Chuck Kleinhans’ a göre ‘Üçüncü Dünya’ kavramı coğrafi bir gösterge olarak değil, fakat politik ve ekonomik bir kavram olarak kullanılmıştır. Politik olarak, Üçüncü Dünya ulusları sömürgecilik ve yeni sömürgeciliği yaşayanlardır. (2007:21)Robert Stam de Üçüncü Dünya’ yı tanımlarken, esas olanın ‘hümanistik kategoriler (yoksullar), gelişim kategorileri (endüstrileşmemiş), ırk kategorileri (beyaz-olmayanlar), kültür kategorileri (geri kalmış/az gelişmiş) veya coğrafik kategorilerden (Doğu) daha çok yapısal ekonomik tahakküm’ olduğunu belirtir. (Erus, 2007:22) Birinci, İkinci ve Üçüncü Dünya ülkeleri aynı özellikleri taşıyan, aynı oluşumlara ve tarihe sahip ülkeler değildir. Her biri kendi içerisinde farklılıklar göstermekte ve farklı ekonomik, siyasi oluşumları bünyesinde barındırmaktadır. Aynı zamanda  Birinci, İkinci ve Üçüncü Dünya diyerek kategorileştirilen ülkeler bir coğrafi bölge olarak değil bir takım sebepler öne sürülerek nitelendirilmiş ülkelerdir.

FERNANDO SOLANAS VE OCTAVİO GETİNO’ NUN SÖYLEMLERİ BAĞLAMINDA ÜÇÜNCÜ SİNEMA

Üçüncü Sinema’ nın gelişimine ve sahip olduğu özelliklere giriş yapmadan önce Birinci ve İkinci Sinema’ nın neler olduğu ve hangi özellikleri kapsadığını tartışmak faydalı olacaktır. Sinemaların yapım amaçları, mesajları, ideolojileri ve yarattığı etkiler, sinema yapımlarının bu şekilde kategorileştirilmesine zemin hazırlamıştır. Amacına göre ticari kaygılarla oluşturulan, mesajlarında gündelik ve bireysel özellikler taşıyan, ideolojilerinde siyasi, ekonomik, halk için bir mesaj bulunmayan ve seyirci üzerinde etkisi sadece boş zamanını geçirme  ve filmi izleme sürecinde gündelik yaşamın sıkıntılarında kurtulup eğlenceli vakit geçirme olan sinema Birinci Sinema olarak nitelenmiştir. Herhangi bir mesaj verme kaygısı gütmeyen, amacı sadece insanların eğlenmelerinin aracı olarak ticari kazanımlar sağlamaya çalışan sinemadır Birinci Sinema. Solanas ve Gettino  Birinci Sinemayı şöyle açıklar ;  Solanas ve Gettino’ ya göre Birinci Sinema’ yı oluşturan Hollywood, her yönüyle sistemin emrindedir. Üretim, dağıtım ve gösterim sadece ticari çıkar odaklıdır. Bunun doğal bir sonucu olarak, seyirci pasif ve tüketici bir nesne olarak görülmekte , onun ‘ tarihi anlayabilme / tanıyabilme yeteneğine sahip olması yerine, sadece tarihi okumasına, onu seyretmesine, onu dinlemesine ve ona katlanmasına ‘ izin verilmektedir. Bu olguya karşı çıkmak ve seyirciyi aktif bir katılımcı haline getirmek Üçüncü Sinema’ nın en önemli özelliklerinden biri olacaktır (Akt, Erus, 2007:27) İkinci Sinema ise halkı eğlendirmeyi ve ticari kaygıları Birinci Sinemaya göre çoğunlukla birincil hedef olarak almamış olan sinemadır. Bu sinemada esas olan bir sistem eleştirisidir. Birinci Sinemaya göre daha özgürlükçü bir şekilde, daha militan ve daha provokatif içerikli mesajlar barındıran sinemadır. Fakat İkinci Sinema bir süre sonra bu özelliğini yitirmeye başlamış ve gündelik yaşam konularına daha fazla eğilme yoluna girmiştir. İkinci Sinema’ nın eleştirel tutumunu ve sonrasında değiştirdiği çizgisini Solanas ve Gettino’ nun açıklamalarında bulabiliriz. İkinci Sinema tanımı altında Solanas ve Getino, Avrupa’ daki Yeni Dalga (Nouvelle Vague) ve Brezilya’ daki Yeni Sinema (Cinema Novo) gibi akımları koyar. Bunlar Hollywood’ a göre, ileri bir adımdır, standart olmayan bir dil kullanır, sisteme muhalefet eder. Ancak bu muhalefet sınırlarına yaklaşmıştır. Solanas ve Getino’ nun Godard’ dan aktardığı deyimle, bu sinemalar ‘kalenin içinde tuzağa düşürülmüştür’ Üretimi finanse edebilmek için Pazar arayışına çıkmış, yasaları daha uygun hale getirmek için sistem içinde çabalamaya başlamıştır. Giderek bireyin sorunlarına odaklanmış, toplumsal muhalefetten uzaklaşmıştır. Bunlar tarz olarak Hollywood’ un dışında yer almışsalar da, sisteme karşı çıkan ve kitleleri karşı çıkmaya kışkırtan filmler olamamışlardır. (Akt. Erus 2007:28)

Birinci ve İkinci Sinema ‘ dan ayrı daha militan, devrimci, gergin, sisteme muhalefet eden, amacı seyirciye mesajlar vermek ve seyirciyi pasif halden aktif hale geçirmek için üretilen filmler  ise Üçüncü Sinema kapsamında değerlendirilmektir. 1960’ lı yıllarda muhalif hareketlerin yükseldiği bir dönemde, Avrupalı yönetmenlerin etkili olduğu, Avrupa sinemasının ürünlerinin sinemanın ilk dönemlerinde ülkeleri işgal ettiği ve daha sonra Hollywood’ un popüler filmlerinin bunların yerini alarak egemenlik kurduğu bir sinemadan hoşnut olmayan sinemacılar , kendi yeni üretim, dağıtım, ve gösterim düzenlerini kurmak için harekete geçtiler. (Odabaş, 2013:13) Bu hareketin en etkili adımını ise Arjantinli Solanas ve Getino oluşturmuştur. Üçüncü Sinema’nın güttüğü amaç ve benimsediği özellikler Solanas ve Getino’ nun ‘Üçüncü Bir Sinemaya Doğru’ adlı manifestolarında anlatılmıştır: Üçüncü Sinema sisteme gerçek bir muhalefet yaratarak devrimci mücadelenin bir parçası olması ile İkinci Sinema’ dan ayrılır. Bu, iki şekilde gerçekleştirilir. Solanas ve Getino’ nun manifestoda üzerinde durdukları, sisteme karşı kavgayı doğrudan ve açıkça düzenleyen militan filmlerdir. Bununla birlikte sistemin asimile edemediği, ona yabancı filmler de Üçüncü Sinema’ nın tanımı içine girer. (Akt. Erus,2007:28) Üçüncü sinema bu özellikleriyle muhalif bir sinemadır. Amacı halkı eğlendirmek, hoş vakit geçirtmek değildir. Tam tersi halkı rahatsız etmek, huzurlarını bozmak, akıllarını kurcalamak ve halka yanlış giden bir şeyler olduğunu anlatmak amaçlanmaktadır. Hedeflenen,  filme boş vakitlerini geçirmek için gelen ve parasını sinemaya saçan bir seyirci değil, filmle birlikte harekete geçen, devrimci ruha erişen, düşünen ve sorgulayan bir seyircidir. Sinemayı bir propaganda aracı olarak gören üçüncü sinemacıların amacı, öğretmek, mesaj vermek ve bir takım konulara dikkat çekmektir. Bu şekilde seyirci, aktif birer devrimciye ve eleştirel düşünen bir zihne kavuşacaktır. Üçüncü Sinema Sistemin dayattığı kurallara, emperyalist sömürü düzeninde yaşamaya, yoksulluğa ve cehalete bir başkaldırıştır . Sinema içi boş güldürü ögeleri ve gündelik yaşamın sıradan insanlarını ve konularını kendisine konu edinecek kadar basit bir üretim değildir onlar için. Sinema tam da düşüncelerin paylaşıldığı, kitlelerin harekete geçirildiği, ateşleyici, devrimci olan sinemadır. 

Üçüncü Sinema filmlerinde yapılan propagandalar sömürgeciliğe, emperyalizme, baskıya, yoksulluğa ve cehalete dikkat çekmektedir. Üçüncü sinema’ nın içerdiği konularla ilgili Fernando Solanas; Üçüncü Sinema’ yı belirleyen, ne türü ne de belirgin siyasal yaklaşımıdır; onun dünyayı anlayışıdır. Herhangi bir öykü, herhangi bir konu Üçüncü Sinema tarafından işlenebilir. Bağımlı ülkelerde, Üçüncü Sinema söylence karşıtı, ırkçılık karşıtı, burjuva karşıtı ve popüler ulusal kurtuluş arzusunu ortaya koyan sömürge karşıtı bir sinemadır. (Akt. 2013:26) Bizim zamanımız tezler değil, hipotezler zamanıdır, yol alarak eser verme zamanıdır – bir elde silah, diğerinde kameranın bulunduğu, henüz sonlanmamış, düzensiz, şiddet yüklü eserler verme zamanıdır. Bu tür eserler, geleneksel teorik ve eleştirel silahlarla gerçekleştirilemez. Bizim film teori ve eleştirimizi oluşturacak fikirler pratikler ve deneyimler ile biçimlenecektir. Bilgi pratikte başlar. Pratik yoluyla teorik bilginin edinilmesinden sonra, yeniden pratiğe dönmek gerekir. (Akt. Odabaş, 2013:23) Üçüncü Sinemacılar için verilen bu eserlerin içerikleri ile birlikte seyircide bıraktığı etki de çok önemli olmuştur. Üçüncü Sinemacılar için film seyirciyi etkilemek ve harekete geçirmek için üretilmektedir. Solanas ve Getino’ ya göre, devrimci mücadelede Üçüncü Sinema’ yı Birinci Sinema’ dan ayıran en önemli nokta, seyirciyi içinde bulunduğu pasif durumdan çıkarıp aktif hale getirmektir. Birinci Sinema’ nın tüketim odaklı ideolojisi, sinemayı pasif bir seyirlik olarak konumlar. Oysa Üçüncü Sinema’ da, seyirci, gösterim sürecinin bir parçasıdır. (Akt. Erus, 2007:29) Solanas ve Getino’ nun tutumu, kitlesel izleyiciye duydukları güveni temel alır. Çünkü onlara göre, doğru bir militan sinemanın yarattığı etki göstermiştir ki, ‘geç kavradıkları söylenen sosyal tabakalar’ , ‘bir fikir bağlamında ortaya konan bir görüntü yumağının, bir sahneleme efektinin veya herhangi bir anlatım deneyinin gerçek anlamını kavrayabilir. (Armes, 2011:224) Bu yüzden de Solanas ve Getino üçüncü sinemanın seyirciyi harekete geçirme amacını önemsemiştir ve bunun üçüncü sinemanın temel hedefi olduğunu vurgulamışlardır.

Solanas ve Getino’ nun söylemleri bağlamında düşünüldüğünde Üçüncü Sinema devrimci, militan, muhalif, eleştirel bir sinemadır. Amacı ise seyircinin hoş vakit geçirmesi değil, filmi izlediği süreçte filmle bütünleşmesi ve harekete geçmesidir. Üçüncü Sinema baskıya ve sömürüye karşı çıkmakta ve bir özgürleşme mücadelesini kutsal görmektedir. Sömürgeleştirilen ülkelerde açlık, yoksulluk ve bağımlılıkla birlikte sistemin uyguladığı baskı ve şiddet Üçüncü Sinemacıların temel konularını oluşturmuştur. Sistemin belirli kurallarını reddetmekte ve şiddetle de olsa bu kuralların yıkılmasını amaçlamaktadır. 

KARA KIZ

FİLMİN KÜNYESİ

Yönetmen : Ousmane Sembene

Oyuncular : Mbissine Therese Diop, Anne-Marie Jelinek, Robert Fontaine

Vizyon Tarihi : 29 Kasım 1966

Süre :65 dk.

FİLM ÖZETİ
Kara Kız ( Le Noire de ) Çalışmak için Fransa ' ya giderek Fransız bir ailenin evine yerleşen ve burada çalışmaya başlayan Senegalli olan ve Dakar ' da yaşayan bir kadını işlemektedir. Adı Diouana olan Afrikalı ve renkli derili olan kadın, daha iyi bir yaşam umuduyla kendisini işen alan hanımının Fransa' daki evine gider ve burada yaşamaya başlar. Çocuk bakmak için işe alındığı düşünen Diouana ' ya hanımı sürekli olarak yemek, bulaşık, temizlik vb. ev işlerle meşgul olmasını söyler. Aynı zamanda eve gelen misafirlere Diouana' yı bir ilgi çekici bir obje gibi sunar. Diouana bütün bunların ardından iç sesiyle yaşadıklarını sorgulamaya başlar. Neden buradadır, Diouana Fransa' da kimdir ? Hanımı kimdir ? Neden bütün işleri o yapmaktadır ? Gün içerisinde sürekli kendisini sorgulayan ve içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışan bir vaziyette bulur. Diouana buraya evin işlerini yapmak, hanımının azarlamalarına boyun eğmek ve misafirler için ilgi çekici bir görsellik sergilemek için oraya gitmemiştir . Diouana iç sesiyle konuşmasına devam etmektedir ve bu süreçte Diouana artık bu duruma katlanamayacağına karar verir. İç sesiyle bunun artık devam etmeyeceğini, buna bir son vereceğini, buraya ev işi yapmak için gelmediğini söylemekte ve hanımının buyruklarına ve azarlamalarına kulak asmamaktadır .  Diouana bu başkaldırışının ardından hanımının banyosuna gider ve intihar eder. Artık bu baskıya ve onurunun zedelenmesine bir son vermiştir.

  • KARA KIZ ( LE NOİRE DE ) FİLMİNİN ÜÇÜNCÜ SİNEMA BAĞLAMINDA İNCELENMESİ

'La noire de' Fransız bir kadın tarafından kiralanmış Dakar’ lı bir kızın esaretinin gösterimidir. Kara Kız filmindeki Diouna sömürgeciliği yaşayan bir ülkeyi ve sömürgeciliğe gözlerini açıp, sömürgecilikile gözlerini kapatan insanların durumunu yansıtmıştır. Afrikalı olması, siyah deriye sahip olması onun esaretinin başlangıcı olmuştur. Avrupalıların Afrika üzerine kurduğu tahakkümün sonucunda yalnızca kendilerine uygun görülen bir hayatta yaşam mücadelesi veren Afrika halkı filmde konu edilmiştir. Afrika üzerindeki sömürgecilik faaliyetleri Afrika halkını, fakirliğe , umutsuzluğa , kimlik bunalımına , sessizliğe sürüklemiştir. Gözlerini sömürgeye, baskıya, esarete, şiddete açan halk sadece orada doğdukları, orada yaşadıkları, Afrikalı oldukları, beyaz değil siyah bir bedene sahip oldukları için bu baskıyı ve esareti sırtlarında taşımışlardır. Le Noire de filmi siyahi bir kadın üzerinden Afrika halkının yaşadığı baskıyı, sömürüyü, sessizliği ve bu baskı sonucunda uğradıkları sonu yansıtmaktadır. Aynı zamanda baskı ve şiddete baş kaldırıyı öğütlemekte buna karşı reaksiyon gösterilmediği, bunun reddedilmediği taktirde baskının ve sömürünün devam edeceğini bildirmektedir.
Diouana Dakar’ da yaşayan Afrikalı bir kadındır ve onu Fransa’ya götürecek olan serüven onun iş bulmak için dışarı çıktığı ve iş aradığı günlerle başlar. Kapıları çalarak iş isteğinde bulunan Diouana’ nın yüzüne bütün kapılar kapanmaktadır. Çaldığı kapıları açan kişiler ise beyazdır ve şiddetli bir şekilde kapılar Diouana’ nın yüzüne çarpılmaktadır. Diouana’ nın verdiği tepki ise yalnızca sessizliktir. Filmin ilerleyen sahnelerinde de Diouana’ yı sürekli olarak bir sessizliğin içine gömülü olarak görmekteyiz. Diouana kapanan kapıların arkasında çareyi diğer Afrikalı kadınların yaptığı gibi bir yere oturarak bir beyazın gelip onu işe almak istemesini beklemekte bulur ve Afrikalı kadınların yanına oturur. Le Noire de filminde Avrupalı, baskıcı ve sömürgeci olan Fransayı temsil eden kadın gelir ve oturan kadınlara adeta bir dükkanın vitrinine bakarak bir ürün beğenir gibi bakmaya başlar. Afrikalı kadınlar bunu fark ettikleri anda kadının üzerine doğru giderler ve hepsi kendisinin işe alınmasını yalvarır gözler ve cümlelerle kadından isterler. Diouana ise hareket etmemektedir ve olduğu yerden izlemektedir. Kadın Diouana’ yı fark eder ve ona çalışmak isteyip istemediğini sorar. Diouana istekli bir şekilde kabul eder ve kadınla birlikte uzaklaşır. Diouana’ nın bu uzaklaşma sahnesi ve yürürken kadına cevap olarak söylediği ‘evet efendim veya hayır efendim’ cümleleri Diouana’ nın sömürgeleştirmenin pençesine doğru ilerleyişinin bir görüntüsü haline gelir. Diouana Fransalı kadına oldukça hürmetkar ve itaatkar bir şekilde davranmaktadır. Sömürgeleştirilen olmanın verdiği ezikliği Diouana’ nın ses tonunda, cümlelerinde ve itaatkarlığında görmek mümkündür. Bu sadece Diouana’ nın bir görüntüsü değildir. Aynı zamanda Afrika ’ nın ve Afrikanın baskı altındaki halklarının yaşadıklarının bir portresidir.

Diouana Fransa’ ya gitmek için büyük bir sevinçle Dakar’ dan ayrılır. Hayallerinde daha güzel bir ülkede yaşamak, daha iyi yaşam koşulları, daha güzel kıyafetler ve para kazanmak vardır. Diğer taraftan da geriye kalan ailesine yardımı bir tek Fransaya giderek orada para kazanarak gerçekleştireceğini düşünür. Diouana Fransaya ve Fransızlara olan ilgisini Fransaya gelişinde saklayamaz. Güzel, gelişmiş, büyük, temiz bir şehir ve güzel giyinmiş, bakımlı, zengin kadınlar ve erkekler. Diouana için bu ülke ve bu kadınlar bir hayaldir ve onlar gibi olmak, para kazanmak için oradadır. Memmi’ ye göre bu durum Diouana için baskıyı daha çok artıran bir durumdur;  (Memmi,      2009:126) Sömürge insanının sömürgeciyi taklit etmek için yaptığı her şey; küçümsemeyi (geriliğinin, zayıflığının, başkalığının hak ettiğini sonunda kabul ettiği) küçğmsemeyi aşmak için gösterdiği inatçı çaba, hayranlıkla dolu itaat, sömürgeciyle uyum içinde olma, onun gibi giyinme, onun gibi konuşma, tiklerine, kur yapma tarzına varana dek onun gibi davranma yönündeki ustalıklı kaygısı, sömürgeci efendilerin ikinci bir küçümsemesiyle karşılaşır: alaya alınma. (Memmi, 2009:129) Diouana' nın aynı zamanda Fransaya gelişinden itibaren stresli ve kaygılı olduğu görülmektedir. Bir taraftan hayranlık duymakta diğer taraftan ise kaygılı ve yalnızdır.

Diouana’nın para kazanmak ve kurduğu hayallere ulaşmak için gittiği Fransa’ da karşılaştığı durumlar sömürgeleştirilmiş ve baskı altına alınmış bir halkın yansıması şeklinde okunmaktadır. Diouana ‘çocuk bakıcısı’ olmak için gittiği hanımının evinde sürekli olarak yemek, bulaşık, temizlik işleriyle uğraşmıştır. Hanımının telkinleriyle günlük yaşamını sürdüren Diouana sürekli kendisini bir iş yaparken bulmuştur. Diouana hanımının evinde sadece işleri yapan, gerekli olduğu durumlarda başvurulan, azarlanan, baskı altında tutulan ve bunun karşılığında hiçbir şey vaat edilmeyen siyahi kadın olmuştur. Bu durum aslında sadece siyahi bir kadının yaşadığı bir durumdan ibaret değildir. Filmde Diouana olarak görünen karakter aslında tüm Afrika halklarının ve sömürgeleştirilen, esaret altında tutulan bütün sömürge insanını temsil etmektedir. Sömürgeleştirenlerin boyunduruğu altında yaşamaya çalışan insanlar, eğer yaşamaya devam edebilmek istiyorsa ‘hanımlarının ya da beylerinin’ tüm isteklerini yerine getirmek zorundadır. Diouana ise para kazanmak ve hayatına ‘insan’ olarak devam edebilmek için de sömürge halklarını temsil ederek filmde hanımının tüm emirlerini yerine getiren ve hanımının acımasız azarlamalarına, üstten bakışına ses çıkarmayan bir karakterdir. Memmi bu durumu şöyle ifade etmektedir ;  Sömürgecilik, şiddet yoluyla boyun eğdirdiği insanlara insan haklarını esirger ve onları zor gücüyle, Marx’ ın haklı olarak ‘alt insan’ dediği bir sefalet ve cehalet durumunda tutar. (Memmi, 2009:18) Diouana evin içerisinde herkesten aşağı konumda, efendilerinin var olması, rahatı, mutluluğu için uğraşırken onda ki çaresizliği, yalnızlığı, içine kapanmışlığı görmemiz mümkündür. Diouana’ yla birlikte bütün sömürgeleştirmeye maruz kalan kadınların yaşadığı durumdur bu. Sömürgeleştirme sömürgeleştirilmiş halkı emre itaat eden, çaresiz, umutsuz, bağımlı, yalnız bir avuç insan haline dönüştürür. Fanon’ a göre, sömürgeciyle sömürülen arasındaki ilişki fiziksel kütle ilişkisidir. Sömürgeci sayı olarak fazla olan hasmına karşı kendi gücünü öne sürer . Sömürgeci teşhircidir . Güvenlik endişeleriyle, sömürge halkına ‘Burada efendi benim’ i yüksek sesle hatırlattırır. ( Fanon, 2007:59) Sömürgeciler varoluşlarını baskı altında tuttukları ve emri altına aldıkları bu insanlara borçludur. Tahakkümü altına aldıkları ve yalnızca kendi rahatı ve mutluluğu için emeğini sömürdükleri insanların yaşamlarını kendi çizdikleri şekilde yönetmektedirler. Sömürgeciler yaptıklarının korkunç boyutlarını saklamak ve yapılanları haklı bir zemine oturtmak için sömürgeleştirdikleri halkı kötülemekte ve gittikçe bir ‘hiç’ olmaya zorlamaktadır. Memmi şöyle açıklar; Vasatlıklarının farkında olan bir gaspçı seçkinler ayrıcalıklarını nasıl sağlar ? Yalnızca tek bir şekilde: kendilerini yüceltmek için sömürgeleştirileni alçaltmak, yerlilerden insanlık unvanını esirgemek ve onları yalnızca yoksun olarak tanımlamak. Bunu da kanıtlamak zor değil, çünkü sistem onlardan her şeyi esirger. Sömürgeci uygulama, sömürgeci fikri bizzat olguların içine kazımıştır; sömürgeciyi de sömürgeleştirileni de belirten şey, olguların hareketidir. Örneğin zulüm, zulüm aracılığıyla doğrulanır: Ezenler kötülükleri zor yoluyla üretir ve korur; bu kötülükler de, onların gözünde, ezilenleri, kaderlerine layık olmak için benzemeleri gereken hale gittikçe daha çok benzetir. Sömürgeci, sömürgeleştirilenin ‘insanlık çıkarılması’ çabasını sistematik olarak sürdürerek, yani sömürge aygıtıyla her gün biraz daha özdeşleşerek, kendini aklayabilir ancak. (Memmi, 2009:19)
Baskı altında tutulan bir halkın sessizliği, çaresizliği ile birlikte tahakkümü kuranın sertliğini ve soğukkanlılığını hanımın evine hizmetçi ararken kaldırımda oturan  kadınlara bir ürünmüş gibi bakmasında net olarak görebilmekteyiz. İstediğine istediği zaman istediği şekilde ulaşan tahakküm sevdalısı Avrupalıların bir ‘insanı’ da metaya çevirip nasıl sömürdüğünün temsilidir bu sahne. Kendilerini baskı altına alan, yaşam koşullarını bu denli alt seviyelere çeken ve kendilerini ‘ insan ‘ olmaktan alıkoyan bu kadına karşı tepkisiz kalırlar ve hatta kendilerinden zorla alınan yaşamın, özgürlüğün, refahın, huzurun ve mutluluğun Fransa’ lı bir kadında olduğunu düşünerek kadının etrafını kendilerini seçmesi için sararlar. Kadınların yalvaran gözlerle kadını ikna etmeye çalışması, çaresizlikleri, muhtaçlıkları, kadının kötü bir yaratık görmüş gibi onlara bakışı ve onlardan kurtulmaya çalışması filmde sömürülen ve sömürgeleştirilen ayrımı net bir biçimde ortaya koymaktadır.

Özgürlüğü, mutluluğu, insanca yaşamayı Avrupa’ da ve Avrupalının elinde olduğunu düşünen Diouana kendini var etmek, kendi kimliğini oluşturmak, para kazanmak ve Avrupalılar gibi yaşayabilmek için gittiği hanımının evinde ulaştığı tek şey ikinci sınıf insan muamelesi ve onun yapmasını bekleyen bir takım işler olmuştur. Hanımı sert, hoşgörüsüzdür ve hükmedicidir. Diouana’ ya emirler yağdıran, azarlayan, ne isterse onu yapmasını emreden ve karşılığında hiçbir şey vermeyen sömürgeci kadındır. Diouana ise verilen bütün emirleri yerine getiren bir tutsaktır. Hanımı için Diouana sadece elinde tuttuğu ve istediği zaman bırakabileceği ve istediğini yaptırabileceği bir ‘mal’dır. Diouana içinde bulunduğu bu durumu sorgulamaya başlamıştır. Fransada kim olduğu, ne olduğu, ne işe yaradığını iç konuşmasıyla sorgulamaktadır. Öncelikle hanımının kendisine kötü davrandığını, sürekli ondan yeni bir şeyler yapmasını istediğini, çocuk bakmak için geldiğini ama evin bütün işleriyle kendisinin ilgilendiğini söyler. Ama Diouana’ nın artık buna dayanacak gücü kalmamıştır. Neden buna katlanıyor, Diouana kim, burada ne yapıyor sorularının ardından artık Diouana buna katlanmayacak cümlesini duyuyoruz. İç sesi artık buna dayanmayacağını söyler. (Buraya filmde tekrar bakılacak untma) Diouana' nın bu durumu için Memmi' nin cümlelerini referans alırsak ;  Ezen sistem tarafından hayvan düzeyinde tutulan yerlilere hiçbir hak verilmez, yaşama hakkı bile. Durumları her gün dahada kötüleşir. Bir halkın nasıl öleceğine karar vermekten başka çaresi yoksa; bir halk kendisini ezenlerden sadece umutsuzluk hediye almışsa, kaybedecek neyi olur? Bu halkın bahtsızlığı cesareti haline gelir;  sömürgeciliğin onun karşısına çıkardığı sonsuz reddi, sömürgeciliğin mutlak reddine çevirir. (Memmi, 2009:21)

Diouana’ nın yaşadıklarını sorgulamaya başlaması hanımına karşı bir başkaldırının başlangıcı olmuştur. Sorguladıkça içinde bulunduğu durumun adaletsizliğini anlamıştır ve bu duruma yine sessiz bir şekilde fakat emirleri yerine getirmeyerek direnç göstermektedir. Hanımının yaptığı baskılar Diouana’ nın içindeki öfkeyi her geçen gün biraz daha artırmış ve Diouana artık ne olursa olsun bu emirlere itaat etmeyecektir. Hanımı ve kendisi kimdir ? Neden bütün bunlara boyun eğmek zorunda ki ? Bütün bu sorular artık Diouana’ nın itaatsizliğini başlatan sorgulamalardır. Diouana’ yı , sömürgeleştirilen Afrika halklarının bir temsili olarak alırsak  bu sorgulama ve başkaldırışla ilgili Fanon’ un cümlelerini örnek olarak gösterebiliriz ; Sömürge tebaası, böylece, yaşamının, aldığı soluğun, atan kalbinin sömürgecininkilerle aynı olduğunu keşfeder. Sömürgecinin derisinin bir yerlinin derisinden daha değerli olmadığını öğrenir. Diğer bir deyişle, dünyası temelden alt üst olur. Sömürge halkının duyduğu yeni ve devrimci güven bütünüyle buradan kaynaklanır. Çünkü gerçekten de benim yaşamım sömürgecininki kadar değerliyse , sömürgecinin bakışı artık beni ne titretir ne de yerimde çakılmama neden olur, sesi artık beni dondurmaz. (Fanon, 2007:52)

Kara Kız filminde Afrika’ nın ve Afrikalıların bir temsili olarak yorumlanabilecek bir maske kullanılmıştır. Diouana bu maskeyi işe başladıktan sonra hanımına hediye etmiş, hanımı da maskeyi dekoratif amaçlı evinin bir köşesine yerleştirmiştir. Maske Fransız bir ailenin duvarında sessizce ve eylemsiz olarak beklemektedir. Bu eylemsizlik ve sessizlik Afrika halklarının sömürgeciler karşısında takındıkları tavırla paraleldir. Diouana’ nın evin içerisinde ‘hizmetçi’ sıfatı ile yaptığı bütün işler ve bununla birlikte insan onurunun çiğnenerek azarlandığı tüm zamanlarda  bu maske evin bir köşesinde öylece durmaktadır. Diouana ise artık hanımının isteklerini yerine getirmek istemediğinde bu maskeyi geri almak ister ama hanımı buna izin vermek istememektir. Zorla da olsa maskesini alan Diouana artık emirlere itaat eden bir hizmetçi değildir. Maskeyi Afrikalı halkın kimliği olarak yorumlarsak maskesini alan Diouana artık emeğinin sömürülmesine karşı çıkmaktadır. Aynı zamanda filmin son sahnelerinde Diouana’ nın kardeşinin , evine gelen Fransız adamı maskesini takarak takip ederken adamın korkması ve hızlıca oradan uzaklaşmaya çalışması yine maskenin Afrikalılar tarafından artık takılmasını, tahakküm altına alınan kimliklerinin geri kazanılmasını yansıtmaktadır.
Diouana farklı hayaller ve umutlarla gittiği Fransa’ da hayallerine ulaşamamış ve baskıyı, sömürüyü ve tahakkümü yaşamıştır. Özgürlük, mutluluk ve daha iyi bir yaşam için umut bağladığı Avrupalılar onun özbenliğini, kimliğini, duygularını ve düşüncelerini etkilemiş, onu özgürlüğe kavuşturmak yerine özgürlüğünü tutsak etmişlerdir. Diouana ise Afrikalı bir kadın olarak bu duruma bir süre sonra karşı gelmiştir. Diouana artık hanımın emrinde emeğinin sömürüldüğü, evin içine hapsedilen bir kadın değildir. Hanımına itaat etmeyi ve evin içerisine hapsolmayı reddeder. Diouana  daha fazla dayanamayarak hanımının evinin banyosunda intihar ederek bu baskıya artık son verir. ' Ölümü ' , baskı altında yaşamaya eş değer gören Diouana bize Afrikalıların içinde bulunduğu durumları, yaşam savaşlarını, yaşadıkları baskı ve sömürüyü bir ‘ölüm’ olarak niteleyerek anlatır. 

SONUÇ

Sömürgeciliğin yoğun olarak yaşandığı Afrika’ dan sömürgeci ülkesi olan Fransa’ ya giden bir kadını anlatan ‘ Kara Kız’ filmi sömürgeleştiren ve sömürgeleştirilen insan portresini açık bir biçimde ortaya koymuştur. Sömürgeleştirilen kadının içinde bulunduğu durumu sorgulaması, sömürgecisine karşı isyanı ve başkaldırışı Üçüncü Sinema bağlamında düşünmek ve sorgulamak, arkasından ise harekete geçerek bu sisteme son vermek açısından önemlidir. Filmin ana karakteri olan Diouana’ nın hanımına karşı artık itaatkar davranmaması, onu reddetmesi ve ölümü sömürülmeyle bir tutması ,sömürgeciliğe ve ikinci sınıf insan olmaya bir başkaldırış olmuştur. Diouana sömürgeleştirilmiş bireylerin yaşadığı durumu  temsil etmiş ve filmin sonunda bu sömürüye ve  ‘ alt insan’ olmaya artık bir dur demenin gerekliliğine dikkat çekmiştir.

KAYNAKÇA

Armes, R. (2011) ‘Üçüncü Dünya Sineması ve Batı’ Doruk Yayınları, İstanbul

Biryıldız, Z.,Erus, Ç.E. (2007) ‘Üçüncü Sinema ve Üçüncü Dünya Sineması, Es Yayınları

Fanon, F. (2007) ‘Yeryüzünün Lanetlileri’ Versus

Memmi, A. (2009) ‘Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi’ Versus

Odabaş, B. (2013) ‘Üçüncü Sinema’ Agora Kitaplığı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder