3 Temmuz 2015 Cuma


ÜÇÜNCÜ SİNEMA BAĞLAMINDA MOOLAADE(KORUMA) FİLMİNİN DEĞERLENDİRMESİ


                                                                 
                                                                      Beril Kızıltuğ*



Giriş
           
       Bu çalışma, üçüncü sinema ve üçüncü dünya sineması kavramları kapsamında Ousmane Sembene’nin 2004 yılında çektiği Moolaade (Koruma) filmini ele alacaktır. Film kadın sünnetine karşı mücadeleyi vurgularken bir yandan da radyo gibi bir iletişim aracının toplumda yaptığı değişime dikkat çeker. Kadınların müzik dinlediği, haber aldığı ve tüketici kültürü ile karşılaştığı bu araç onların hayatını değiştirir. (akt. Biryıldız, Erus, 2007; 193). Film, erkek egemenliğine karşı, ‘arınma’ adı altında yapılan bir ritüele karşı  kadınların direnişini göstermesi açısından önemlidir. Gittikçe küreselleşen ve sınırların yok olduğu dünyada fakirler daha fakir olmaktadır ve Moolaade filmi Afrika’nın küçük köyünün de bu şartlardan nasibini aldığını gösterir. Filmlerde sömürgesiz bir hayat, sınıf, din, dil  farkı gözetmeksizin yaşamaya, ezilen tarafların mücadelesine vurgu yapılmaktadır. İnceleyeceğimiz filmde kadın ve erkek arasında ve geleneklere karşı verdiği bir hak mücadelesi vardır. Gelenek adı altında yıllardır devam eden ve hala da devam etmekte olan bir uygulamayı eleştirmekte ve buna karşı gelinmesi gerektiğini göstermektedir.
       
   

Üçüncü Sinema Üzerine
Üçüncü dünya sineması, üçüncü dünya ülkeleri olarak adlandırılan özellikle Latin Amerika ve Afrika’da yaygınlaşan sinemadır. Gişe kaygısı ile yaratılan ticari  filmlerin yeri olan Hollywood birinci sinema, estetik odaklı Avrupa filmleri ikinci sinema, hayatın gerçekçi portresini sunan, siyasi sosyal anlamda bir derdi olan zulümlerin ve devrimlerin anlatıldığı savaşın iki yüzünü gösteren, sınıf ve kültür sorunlarını anlatmayı dert edinen, ulusal ve kişisel kimlik mücadelelerini içinde barındıran, politik ve militan olarak adlandırılan sinema ise üçüncü sinemadır.
  Solanas ve Gettino manifestodaki tanımlamalarda Birinci Sinemanın büyük bütçeli, İkinci Sinema’nın auteur ve Üçüncü Sinema’nın ise militan kolektif sinemalar olarak algılanmasına karşı çıkar ve belirleyici olanın, çıkarlarına hitap edilen kitle olduğunu belirler. Bu doğrultuda Birinci Sinema kıtalar aşırı büyük sermayenin, İkinci Sinema küçük burjuvazinin, Üçüncü Sinema ise bunların dışında kalan kitlenin çıkarlarını yansıtmaktadır  (Erus, 2007: 43).
Solonas ve Getttino’ya göre üçüncü sinema ideolojiktir, politiktir fakat bu ideoloji ve politiklik egemen kesimin çıkarlarına göre işlemez. Bu sinema, ezilen sınıfın, ötekileştirilenlerin, hakları çiğnenen kadınların, köleleştirilen insanların sesidir. Birinci ve ikinci sinema olarak adlandırılan filmler de mutlaka politiktir. Her filmin bir ideolojisi vardır. Gizliden gizliye, hoşça vakit geçirtirken bile verdiği bir mesajı vardır. Fakat üçüncü sinema doğrudan direkt olarak izleyicisine ulaşır. Filmde söylemek istediklerini rahatsız edecek şekilde gözler önüne serer.
Üçüncü sinemanın bu dünya içinden çıktığı düşünülen üçüncü dünya, coğrafi sınırlar olarak bir gösterge bağlamında değil, ekonomik ve siyasi bir kavram olarak kullanılmıştır. Üçüncü dünya ülkeleri sömürgeleştirilen, sömürgeyi yaşayan ülkeleridir. Doğu ülkeleri yani Batı’ya göre Doğu’da kalmış ülkeler, yoksullar, beyaz olmayan ırk, sanayisi gelişmemiş ülkelerin hepsi üçüncü dünyayı oluşturur. Üçüncü dünyanın oluşmasına sebep olan ülkeler sömürgeci, kapitalist, beyaz ırktan oluşan batı ülkeleridir.
Üçüncü dünya ülkeleri çoğunlukla siyasal bağımsızlıklarını İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kazanmışlardır. Eğitim seviyeleri düşüktür, iş sektörü olarak tarım yoğunluklu olarak çalışırlar. Nüfus bakımından kalabalıktırlar. Doğum oranları ve aynı zamanda ölüm oranları da yüksektir. Geleneklerine düşkündürler, siyasal bakımdan dalgalanmalar mevcuttur, istikrarlı bir siyasal politikaları bulunmamaktadır (akt. Odabaş, 2013: 11-12).
             Hollywood’un önderlik ettiği ticari sinema savaş yıllarında insanları buhrandan ve ekonomik sıkıntılardan uzakta tutup oyalarken, bu çizginin dışındaki sanat filmlerine ağırlık veren Avrupa sineması vardır ve o yıllarda burada ortaya atılan İtalyan Yeni Gerçekçilik ve Yeni Dalga gibi sinema akımları üçüncü sinema üzerinde bir etkiye sahiptir. Üçüncü sinema terimi Arjantinli sinemacılar Fernando Solanas ve Octavio Gettino’nun ‘Üçüncü sinemaya doğru’ (Toward a Third Cinema) adlı manifestolarında  açıkladıkları bir terimdir. Manifesto, Hora des Los Hornos (Kızgın Fırınların Saati, 1968) filminin ardından yayınlanmıştır. Bu sinemanın hedefi kolektif bilinci uyandırmak ve halkı bilinçlendirmektir. Birinci sinema olarak adlandırılan Hollywood filmlerinden, Avrupa sanat filmlerine kadar her filmde ticari kaygı olduğu kadar, bir ideoloji vardır ve her film politiktir. Üçüncü sinemayla birlikte bu filmlere bir karşıt taraf gelmiştir. Seyirciyi belli konularda harekete geçirebilen ve kısmen rahatsız da edebilen, sistemi, devleti, kapitalizmi sorgulatan filmlerdir. Anti-emperyalist, anti-kapitalist ve sistem karşıtıdır. Sadece gerçeği vermeyi amaçlar.
Üçüncü sinemayı teorik anlamda besleyen bakış açılarına sahip manifestolardan biri olan Julio Garcia Espinosa ‘For a Imperfect Cinema’ (Mükemmellikten Uzak Bir Sinema İçin) ve Solanas ve Gettino’nun Toward a Third Cinema (Üçüncü Sinemaya Doğru) manifestosunda Batı’nın mükemmelliyetçiliğine olan güvensizlik tekrarlanır ve amaç doğruyu yeniden yakalayan bir gerçeklik kurarak yeni bir sinema yaratmaktır. ( Armes, 2011; 222-223).
Espinosa, kusursuz sinema derken teknik olanaklardan dolayı Amerikan sinemasından bahsetmiştir. Az gelişmiş ülkelerdeki sinemaların, bu ülkenin teknik seviyesine ulaşamayacağını ama tekniğin sanatsal ve içerik açısından pek de önemli olmadığından bahsetmiştir. (Gökçek, 2011; 29).
Glauber Rocha ‘Açlığın Estetiği’ (Aesthetics of Hunger, 1965)’de ülkesinin en büyük sorununun açlık olduğunu ve açlığın şiddeti doğurduğunu, dolayısıyla sinemada açlığın ve şiddetin estetiğini vermeye çalıştıklarını söylemiştir (Gökçek, 2011; 29). Ahlaki duruş açısından bu şiddet, nefret ve hınçla tamamlanamaz. Bu şiddetin kaynaklık ettiği sevgi-aşk şiddetin kendisi kadar acımasızdır, çünkü bu ne bir kendi kendinden hoşnut olma sevgisidir ne de derin bir düşünme halidir, aksine daha çok bir eylem ve dönüştürme anıdır (Odabaş, 2013).
            Üçüncü sinemayı belirleyen, ne türü ne de belirgin siyasal yaklaşımıdır; onun dünyayı anlayışıdır. Herhangi bir öykü, herhangi bir konu Üçüncü Sinema tarafından işlenebilir. Bağımlı ülkelerde, Üçüncü Sinema söylence karşıtı, ırkçılık karşıtı, burjuva karşıtı ve popüler ulusal kurtuluş arzusunu ortaya koyan sömürge karşıtı bir sinemadır. (Akt; Odabaş; 25-26).
           

Afrika Sineması Üzerine
            Batı’nın ‘uygarlaştırılmaya’ ihtiyacı olduğunu düşündüğü Afrika, Batı sinemasında hep gidip kurtarılması gerekilen bir yer olarak tasvir edilir.  Bu Afrika’yı sadece batının gözüyle görmemize sebep olan sinemaydı.
Afrika sineması iki boyutla değerlendirilecek olursa birinci boyut, kendilerine özgü tarihleri ve kültürleriyle Kıta’da bulunan ülkelerin ürünlerini ve Kıta dışında yaşayan Afrika kökenli sanatçıların yaptıkları filmlerin gelişimini ele almaktır. İkinci boyut ise Üçüncü dünya sineması altında yürüyen tartışmaların bir parçası olarak yapılan değerlendirmedir (akt. Biryıldız-Erus, 2007; 173). 1960’lardan itibaren Afrika sineması dönüşüme uğramıştır. Afrika filmlerinde çok temel olarak işlenen temalar; anti-emperyalizm, yeni kolonyalizme karşı mücadele, bağımsızlık sonrası yaşanan yanılsama kırılması, hayat standartlarının düşük kalitesi, bürokrasideki yozlaşma, siyasi çürüme, şahsi menfaatlerin yanı sıra, İslamlaşma ve İslam öncesi dönemdeki insani unsurlar ; aşk, sadakat, tutku, önyargı, mistik ve mucizevi haller, özgün Afrikalı duyarlılığı olarak ortaya çıkar (Kabil, 2005). Bu döneme kadar Afrika sinemasındaki sömürgeci ülkelerin etkisi, üçüncü sinemanın varlığıyla karşıt bir taraf bulmuştur. Bir görüşe karşı aynanın farklı yüzünü gösteren bir görüş daha çıkmıştır. Afrika sineması hem sanatsal hem de siyasi zeminde tartışılabilecek filmler yaratmaktadır. Afrika sinemasının en önemli isimlerinden sayılan Ousmane Sembene’nin filmlerinde siyasal ve toplumsal eleştiri ön plandadır. Sembene filmlerinde gerçekçilikten yanadır ve filmlerin geçtiği yerleri ve insanları gerçek hayattaki gibi yansıtır. Yerel dilleri kullanır. Değerlendirmesini yapacağımız Moolaade filminde de yerel dil kullanmaktan yana olmuştur. Sembene’nin filmlerinde toplumsal ilişkiler ön plandadır. Afrika insanın hayatına toplumsal sorunlar üzerinden yaklaşır.


OUSMANE SEMBENE’NİN MOOLAADE(2004) FİLMİ
Filmin Künyesi
              Moolaade: Senaryo: Ousman Sembene Yönetmen: Ousmane Sembene. Yapımcı: Ousmane Sembene, Thierry Lenouvel. Oyuncular: Maimouna Helene Diarra, Rasmane Quedraogo (Cire), Fatoumata Coulibaly(Colle), Salimata Traore, Dominuque Seida. Yapım: 2004, Tunus. Tür: Dram. Süre: 120dk.

Karakterler
COLLE: Arınma adı altında yapılan kadın sünnetini çocukluğunda yaşamış ve bu sebeple iki çocuğunu normal doğum sırasında kaybetmiştir. Üçüncü ve tek çocuğu olan Amsatuo’yu sezeryan doğum ile acı çekerek dünyaya getirebilmiştir. Afrika’da küçük bir köyde yaşayan Colle, Afrika’daki kadınların sünnet yüzünden çektiği acılara kendince karşı durmaya çalışır ve sünnetten kaçan çocuklara geleneksel yöntemlerle koruma sağlar. Köyde erkeklere ve sünnet geleneğine karşı kadın direnişine öncülük eder.

CİRE: Colle’un kocasıdır. Üç karısı vardır ve Colle onun en sevgili karısıdır. Bathıly, köydeki diğer erkekler gibi baskıcı ve katı değilse bile, abisinin baskıları yüzünden köyün büyüklerinin gözünde erkekliğine laf getirmemek için karılarının başkaldırışlarına tepkide bulunur.  

ÇERÇİCİ: Fransa’dan aldığı türlü türlü eşyayı köyün meydanına getirip satan kişidir. Bu yüzden ona çerçici diye seslenirler. Filmde küreselleşmeye de bir gönderme vardır ve bu çerçici sayesinde seyirciye aktarılır. Dışarıdan getirdiği malları oldukça yüksek fiyatlarla satar. Ekmeği bayat ve kuru olmasına rağmen neredeyse iki katına verir ve bunun adına küreselleşme ve serbest piyasa der. Köydeki geleneklere karşıdır. Küçük yaşta kızların evlendirilmesine karşıdır. Eski bir subay olan çerçici, düşük rütbeli subaylar oldukları için maaşlarından, yüksek rütbelilerin çaldığını anladığında bir isyan çıkarmış fakat bunun sonucunda hapis yatmış ve şerefi teslim edilmeden salıverilmiştir. Çerçici filmde köyün diğer erkeklerinden farklı bir yerde durur. Onların yaşadığı gibi bir hayat yaşamaz, kadınlara davranışları farklıdır ve bu hoş karşılanmamaktadır.

İBRAHİMA: Köy büyüklerinden birinin oğludur. Fransa’da çalışıp para kazanmıştır ve döner dönmez Colle’un kızı olan Amsatou ile evlendirilmesi uygun görülse de Amsatou’nun sünnetsiz olması sebebiyle kuzeni olan 11 yaşındaki bir kız çocuğu uygun görülür. İbrahima Fransa’dan pek çok eşya ve televizyon getirmiştir. Köyün tek iletişim aracı radyodur. İbrahima Fransa’dan gelen köye göre görece batılı bir kişiyi temsil eder ve babasına belli konularda karşı çıkar. Fransızca öğrenmiştir ve köyün kızları onunla evlenirlerse sınıf atlayacaklardır. Takım elbisesi, ayakkabıları ve konuşmasıyla tam bir batılı olarak filmde temsil edilir. Batı’nın olanaklarından, iletişimden radyo ve televizyonun artık susturulamayacağından söz ederek globalleşmeye de gönderme yapar.

    Özet
        Ousmane Sembene’nin 82 yaşında çektiği Moolaade filmi, küçük bir köyün bir kadın liderliğinde kadın sünnetine karşı gelişlerinin, direnişlerinin öyküsüdür. Filmin başlığı, dört küçük kızın sünnetten kaçıp, Colle tarafından çağrılan koruyucu bir ruh anlamına gelir. Kızlar genital kesim töreni olan ve arındırılma töreni olarak bilinen sünnetten kaçarlar ve Colle’a sığınırlar. Colle, Moolade’yi bitiren sözü söyleyene kadar kızlara kimse dokunamayacaktır. Köyün büyükleri Colle’a karşı tavır alsalar da Colle direnişini film boyunca sürdürecektir. Çocukken yaşadığı sünnet nedeniyle yaşadığı acılar yüzünden kendi kızının da arındırılmasına karşı çıkmıştır. Köyün erkeklerinin ve kendi kocasının baskılarına rağmen sözünden dönmeyecektir ve isyancı olarak dize getirilmesi beklenecektir.

Moolaade Filminin Değerlendirmesi
            Film, altı tane kızın arınma ritüeli yani kadın sünnetinden kaçıp Colle’ün evine sığınmasıyla başlar. Dört küçük kız Colle’un korumasına sığınacaktır. Kaçan iki kız sünnet olmamak için kuyuya atlayarak kendilerini öldürmüşlerdir. Kadın sünneti Afrika’nın bitmeyen bir sorunudur. İslamla ve temizlikle ilişkilendirilerek erkeklerin gözünde sünnetli kadın helal ve temiz gösterilmektedir. Arınma olarak geçmesi bu sebepledir. Colle, çocukluğunda sünnet edilmiş ve iki çocuğunu bu yüzden dünyaya getirememiştir. Kadın sünneti, kadınların sağlığını tehdit eder ve cinsel ilişkiden zevk alamamasını hatta acı duymasını sağlayarak bir bakıma cezalandırır. Colle geçmişte yaşadığı kötü deneyimler yüzünden ve sünnet inancının İslam ile alakası olmadığını düşündüğünden buna karşı çıkar ve kendi kızını da sünnet ettirmez. Yanına sığınan çocukları da bu yüzden koruyacaktır.
Köyde sadece radyo dinlenir. Kadınların hem eğlenceleri için hem de dış dünya ile bağlantı kurdukları için radyo önemlidir. Ekmek onlar için ne kadar önemliyse radyo da o kadar önemlidir. Colle, kızları korumak için eski inanışlarına göre koruma anlamına gelen Moolaade büyüsü yapar. Moolaade’yi bozan kelimeyi söylemediği takdirde kızlar koruma altında olacaktır. Köyde, köyün büyükleri olan erkeklerin yönetimi söz konusudur. Bu büyüklerden olan Dougoutigui’nin oğlunun Fransa’dan dönmesi ailesi ve köy halkı için önemli bir olaydır. Fransa’da çalışması, para kazanması ve Fransızca öğrenmesi İbrahima’yı köy halkı için önemli biri haline getirmiştir. İbrahima döndüğünde evlendirilmesi uygun görülür ve bu kişi Colle’nin kızı Amsatou’dur. İbrahima’nın dönüşü şölen havasında kutlanır. Üstünde takım elbise, ayakkabısı ve çantasıyla bir  ‘batılı’ gibi gösterilir. Amsatou ile evlenmesi yasaklanır çünkü o sünnetli değildir. İbrahima’ya uygun olarak görülen kişi ise on bir yaşındaki kuzenidir. Kadınlar sadece kadınlık vazifelerini yerine getirmek için ve çocuk doğurmak için vardır. Filmde on bir yaşındaki bir kız çocuğunun evlendirilmesinde bir sakınca yoktur. Kadınlar, köyün ileri gelenlerine ve kocalarına karşı gelmemeli ve kaderlerine razı olmalıdırlar. Sünnetsiz olduğu için hiç evlenemeyeceğini düşünen Amsatou annesine isyan eder. Fakat Colle köyün erkekleri ve diğer kadınlar gibi düşünmemektedir. Ona göre sünnet olmak kadınlar için sağlıksız, gelecekte anne olmalarını engelleyebilecek kötü bir şeydir ve İslamiyet ile bir alakası yoktur.
            Colle’nin kocası çalışmak için gittiği tarlalardan döndüğünde köyün ileri gelenleri Colle’nin kızları koruduğunu ve onlara karşı geldiklerini söyler. Filmde Colle’nın kocası Cire köydeki otoriter görünümlü erkeklerden farklı bir yapıda gösterilir. Karısının haklarına saygılıdır. Tarlalardan döner dönmez karısını dize getirmesi gerektiği, radyosuna el konması gerektiği söylense de o buna karşı çıkar fakat eve geldiğinde üç karısını da karşısına alarak otoritesine karşı geldiklerini söyleyerek onlara göz dağı verir. Toplumsal cinsiyet bağlamında bakacak olursak filmde bir erkek egemenliği söz konusudur ve kadınlar edilgen varlıklar olarak gösterilir. Etken bir konuma geçtiklerinde ise tehdit unsuru olarak görülürler. Bu tehditten kurtulmak için de ellerinde ne varsa alınmak istenir. Radyolarını ellerinden almalarının sebebi, dışarıyla bağlantılarını keserek hiçbir konuda bilgi edinmemelerini sağlamak ve onların zihniyetlerini cahil bırakmaktır. Cahil kalırlarsa köydeki erkek egemenlik devam edecek ve kadınlar susarak hayatlarına devam edeceklerdir. Cire ilk aşamada karısına bunu yapmak istemez fakat otoritesi ve erkekliği sorgulanmaya başladığında karılarının elinden radyoları alır, kızları serbest bırakmasını ister ve Moolaade’yi sonlandırmasını emreder. Colle bunu kocasının diğer karısıyla paylaştığında bunu asla yapmamasını kesilmeyi kendisinin de sevmediğini kızlarını da isteğinin dışında kestirdiğini söyler. Colle bir anlamda bir dayanışmanın başlatıcısı olmuştur. Köyün kadınları ondan güç alarak sünnete karşı gelmeye başlamışlardır.
Küreselleşmenin Afrika’nın bu küçük köyüne de uğraması İbrahima sayesindedir. İbrahima küreselleşmeyi savunur. Dünyanın her yerinde artık radyo ve televizyonun olduğunu ve onların susturulamayacağını söyler. Filmde küreselleşmeyi temsil eden bir diğer karakter Çerçici’dir. Fransa’dan getirdiği malları köyün meydanında yüksek fiyatlarla satmaktadır. Serbest piyasa ve küreselleşmenin artık dünyanın her yerinde olduğunu belirterek çok ucuza mal ettiği malları ve bayat ekmeği yüksek karla satmaktadır.
Cire’nin uyarıları kadınlar tarafında bir değişiklik yaratmamaış Colle, kızları bırakmamıştır. Köyün ileri gelen erkekleri bu durumdan rahatsız olmuş ve Cire’nin üstüne gitmeye başlamışlardır. Özellikle Cire’nin abisi baskı yapmakta ve erkekliğini sorgulamaktadır. Hegemonik erkeklik bağlamında bakacak olursak köyün ileri gelenleri bunu temsil eder. Hegemonik erkeklik, nasıl olup da küçük bir azınlık erkeğin bütün iktidar ve güç pozisyonlarını ellerinde tuttuğunu; bunu nasıl meşrulaştırıp tahakkümü yeniden var edebildiğini açıklamaya çalışır (Sancar, 2008: 32). Cire, bu hegomonik erkek azınlığının altında kalmış ve erkekliğine laf getirmemek için çok sevdiği karışını köyün meydanında kırbaçlamıştır. Kırbaçlama sırasında kadınlar diren diyerek Colle’nin direnişine destek olmaya çalışmışlardır. Colle Moolaade’yi sonlandıracak sözü yine de söylememiştir, kırbaçlama olayını gören çerçici engel olur. Köyün büyükleri Çerçici için köyden sürülme ve öldürme kararı vermişlerdir. Çerçici’yi iktidarlarını sarsan bir güç olarak gördükleri için ortadan kaldıracaklardır. Colle’un kırbaçlanma sırasında koruma altında olan bir kız çocuğu gizlice alınır ve sünnet sırasında hayatını kaybeder. Sünnet yüzünden ölen kız çocuklarından sadece biridir. Colle Moolaade’yi sonlandırır. Köyün kadınları Colle’nin evinde toplanır ve konuşurlar. Colle’nin direnişi bütün kadınları onurlandırmıştır ve daha güçlü ve kararlı görünüyorlardır. Verdikleri kayıplar annelere acı verse de başka kayıp vermemek için tek yürek olmuşlardır. Köyün meydanında toplanırlar ve sünnete karşı olduklarını, artık hiçbir kızın kesilmeyeceğini haykırırlar. Kızları sünnet eden bir grup kadına karşı gelirler ve bir daha hiçbir kıza dokunamayacaklarını söylerler. Ellerindeki bütün bıçakları alarak onların hükümranlıklarına son verirler. Colle’nin kocası Cire köyün ileri gelenlerine ve abisine olan öfkesini dile getirerek onların baskılarına karşı gelir. İbrahima köyde söz sahibi olan babasına evliliği konusunda karşı çıkar ve o da bu baskıya bir son verir.
Köydeki erkeklerin baskılarına ve küçük kızları sünnet eden kadınlara karşı tek başına bir direniş gösteren Colle, köylü halka örnek olarak onlara başkaldırmada ve haklarını savunmada bir umut olmuştur. Bu dayanışma sayesinde kızlar sünnet edilmeyecek, radyoya ve televizyona el konulmayacak, köyde artık sadece erkeklerin sözü geçmeyecektir.


Sonuç
      Afrika sineması hem oluşturduğu toplumsal hareketler hem de politik hedefleri doğrultusunda yeni bir dil oluşturan sinemadır. Üçüncü sinema kapsamının yanı sıra, Afrika sineması, gelenek, sömürgecilik, ezen ve ezilenin karşı karşıya gelmesi, sosyalizm, İslam ve İslami gelenekler, postkolonyalizm, kimlik ve ait olma gibi kavramları ele alarak filmler ortaya koyar. Üçüncü dünya sineması içinde gelenekler ile modernliğin karşıtlığı, sömürge, kolonyal müdehaleler, ırkçılık, hak mücadelesi, göçler, toplumsal yıkımlar ve sorunlar işlenir. İncelediğim Moolade filminde kızının sünnet edilmesini istemeyen geleneklerine bağlı ve sorgulamayan köyün diğer kadınlarından farklı olarak bir kadın karakteriyle Colle, sünnete karşı durarak tek başına bir direniş göstermiş ve köyün erkeklerine karşı dik duruşuyla kısa zamanda köyün diğer kadınlarıyla birleşmiştir. Yönetmen Ousmane Sembene filmlerinde toplumsal sorunlara değinmesi açısından önemli bir yerdedir. Bu filmde de Sembene Afrika’nın kadınlarının bir yarası olan kadın sünneti sorununa bir kadının direnişiyle ve gerçek hayatmış gibi göstermiştir.
1960’lı yıllarda başlayan üçüncü sinemanın etkileri Afrika Sineması içinde de hayat bulmaya başlamış ve 80’li yılların ardından gündelik yaşamın sorunlarına da kaymaya başlamıştır (akt. Biryıldız, Erus, 2007: 194). Filmde Sembene toplumsal bir sorunu gözler önüne sermiştir. Afrika’nın gerek siyasi anlamda gerekse kolonyal dönem sonrası yaşadığı sorunlar anlamında ve aynı zamanda dinle ilgili geleneksel yapının sorunlu olması nedeniyle bu konular  filmlerde hayat bulmuştur. Üçüncü sinema kapsamında değerlendirilen Afrika filmleri Afrika’nin tarihini hatırlatma ve her anlamda mücadelesine devam etmesi açısından değerlidir. Sembene’nin 82 yaşında çektiği bu son filmi olan Moolaade, Afrika dışında çoğu insanın bilmediği bir derdi, stüdyosuz, çoğunlukla amatör oyuncularla, gerçekten yaşanılan yerleri ve yaşanılan bir hayatı göstermesiyle ve yerel dil kullanımıyla Afrika’nın kendi kültürünü, kendi özünü kullanmasıyla hafızalarda bir yer edinecektir.
        

KAYNAKÇA
1)      Armes, R. (2011). Üçüncü Dünya Sineması ve Batı. İstanbul: Doruk Yayınları.
2)      Biryıldız, E., Çetin-Erus, Z. (Ed.) (2007). Üçüncü Sinema ve Üçüncü Dünya Sineması. Es Yayınları. 
3)      Odabaş, B. (2013). Üçüncü Sinema. İstanbul: Agora Kitaplığı. 
4)      Sancar, S. (2008). Erkeklik: İmkasız İktidar. Ankara: Metis Yayınları.
5)      Gökçek, Y. Z. (2011). Postkolonyal Afrika Sineması. Beykent Üniversitesi  Sosyal Bilimler Enstitüsü  Sinema ve Televizyon Anasat Dalı, Sinema ve Televizyon Sanat Dalı Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi.
6)      Kabil, İ. (2005). Özgün Bir Söylem: Afrika Sineması. Erişim tarihi: 29.01.2015 http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=22&makaleid=4161 


 *Mersin Üniversitesi Radyo Sinema ve Televizyon Anabilim Dalı Yüksek Lisans  Öğrencisi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder